Meral Camcı: Yaralarımız var, sarmamız lazım

Yazar / Referans: 
Hilal Köse, Cumhuriyet
Tarih: 
25.04.2016

“Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriye imza attığı için 31 Mart'ta tutuklanan Meral Camcı, tahliye sonrası Cumhuriyet'in sorularını yanıtladı.

Barış bildirisini imzaladığı için yargılanan Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı, “O metinde ifade edilen, talep edilen her bir adımın gerçekleşmesini yürekten istiyorum. Bu artık olmazsa olmaz” diyor. Mahkemenin, 301. maddeden yargılama izni için davayı durdurmasını ise şöyle değerlendiriyor: “İlk celsede beraat etmeliydik. Beraat veremedikleri için böyle bir yola başvurdular diye düşünüyorum.”

Yargılanan akademisyenlerden Doç. Dr. Kıvanç Ersoy'un Silivri Cezaevi'nde yazdığı “Voltada Yazılmış Gerçek Üstü Öykü”sü geçen günlerde Cumhuriyet'te yayımlanmıştı. Ersoy'un öyküsünün sonunda uğur böceği Vergilius, “Tutuklu akademisyenlere özgürlük” yazılı pankartın köşesine konuyordu. Meral Camcı ve Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan'a tahliyeyi işte o uğur böceği haber vermiş: “O hikayeyi okuduğumuz gün havalandırmada kolumuza uğur böceği kondu. 'Kıvanç'ın uğur böceği bize geldi' dedik. Ve kolumuzdan uçtu. Herhalde tahliye olacağız diye yorumladık...” Camcı ve Mungan, cezaevinden getirildiklerinde adliye önündeki şölene de tanık olmuşlar. “Onlar bizi göremedemi ama duruşma öncesi o renk ve coşku bizi de umutlandırdı” diyor.

'Öğrenciler ne yapacak?'

Camcı ile tahliye sonrası ilk gününde yani dün bir araya geldik. Ailesiyle, dostlarıyla hasret giderirken, aklında öğrencileri vardı. 14 yıllık akademisyen Camcı, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık Bölümü'nde görev yapıyordu. 4 sınıfı vardı. 15 saat, 5 ayrı derse giriyordu. Hepsi de bölümün temeli olan dersler... Disiplin soruşturması tamamlanmadan finalleri ve bütünlemeleri yaptığına seviniyor. “İmzanı çek ya da istifa et” dediklerinde de “öğrenciler ne yapacak?“ diye sormuş. Alanda o dersleri verecek uzman sayısının oldukça az olduğunu dile getiriyor. İlişiği kesildiği 27 Şubat'ta, öğretim elemanlarının ERASMUS programı kapsamında başvurduğu Paris'teki Marne la Vallee Üniversitesi'nden kabul almış. Orada master öğrencilerine 8 saatlik ders vermesi beklenen günlerde hakkında yakalama kararı çıkarılmış. Camcı'nın sekteye uğrayan pek çok araştırması var. En azından şimdilik. Kadın çevirmenlerin sosyolojik koşullarıyla ilgili çalışmasını yayın haline getirmek, Mayıs ayında yapılacak bir sempozyum için Gülten Akın şiirlerini İngilizce'ye çevirme hazırlığı yarım kalan işlerinden bazıları... O yine konuyu öğrencilerine getiriyor: “En önemlisi öğrencilerim açıkta kaldı. Birini koyar doldurursunuz ama o dersleri olması gerektiği yapabilecek insan sayısı çok az.”

'İnsan kalma mücadelemiz'

Camcı'ya, “imzanı çek” diyen kişi, rektörün bizzat kendisiymiş. Bu konudaki şaşkınlığını hala giderebilmiş değil: “Bizler için bu olacak şey değil. Bir yetişkine, 'imza at ya da imza çek' demek... Rektör bey de bunun söylenmemesi gerektiğini arka planda biliyordur. Ama şöyle bir algı var; yıllardır emek verdiğin pozisyonu kaybetmemek adına bu yapılabilir... Bizim için artık o imzanın anlamı başka bir şey. Artık insan kalma mücadelesi o. Hepimiz için öyle değil mi? İşimi kaybettim, tutukladılar ama çekmiyorum imzamı... O metinde yazılanların gerçekleşmesini yürekten istiyorum. Olmazsa olmaz. Çünkü varoluşumuz içinde bir sürü şey anlamını yitiriyor. Bir sürü şeyin içi boşalıyor. Aslında özgür değiliz. Bu tanıklığın vebalini sırtımızda taşırken özgür değiliz. Buna 'dur' demek, mücadeleye karar vermek, mücadelenin içine girmek özgürleştirici. Bunu kesinlikle söyleyebilirim.”

Buz kıran bildiri

Cezaevindeki bir arkadaşının sözleriyle devam ediyor Camcı: “O 'özellikle ülkenin Batı'sında bir buzlanma var. Gündelik hayatı sürdürmek için görmeme, duymama hali var. Bildiri buz kıran işlevi gördü' demişti. Çok doğru. Bu ülkede, gerçekten nefes alabilmemiz için, bilim üretebilmemiz için, sofrada birlikte oturabilmek için, sinema ve tiyatro için, şarkılar söyleyebilmek için yani bütün herkes için o bildiride yazılanların olması gerekli. Olabilir. Mümkün...”

'Zenginleştik...'

Camcı, mahpusluk günlerinden ise mutlulukla bahsediyor. Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi'ne ilk girdiğinde orayı yapı olarak bir okula benzetmiş. Kapatılmanın insanlık dışı olduğunun altını çizerek, “Kapatılan insan sayısı, 500 kapasiteden binlere ulaşmış... En çarpıcı olan bana göre kapılar üstünüze kapanıp kilitleniyor. Dışarda ne yapıyoruz? Kapıları biz kapatıp, içerden kilitliyoruz” diyor. Cezaevindeki 'can yoldaşlarından' söz ediyor. 'Çok güzel kadınlarla' bir araya geldiklerini, zenginleştiklerini vurguluyor. İlk girişte çok sıcak bir karşılama olmuş: “O süreci bizim için kolaylaştırıp, insanileştirecek her şeyi yaptılar. Orada yaşamı kuramazsanız, kapıları, duvarları yumruklarsınız. Yaşama sevinci, yaşamı tekrar üretme direncini görüyorsunuz. Gazeteler en ince ayrıntısına kadar takip ediliyor. Yaşam her şeye rağmen üretiliyor. Ayrılık zor oldu. Birkaç saat daha zaman geçirelim istedik ama izin verilmedi. Bizim için hazırladıkları iki tane şarkıyı beş dakikada söyleyip çıktık.”

'Birlik vurgusu ayrıştırdı'

Camcı'ya göre, Türkiye'de şu an uzlaşmaz bazı çelişkiler çok ön plana çıkarılarak çok çeşitli kesimler birbirlerinden ayrıştırılıyor. Mesela, milliyetçilik, kimlik kavramları üzerinden bu yapılıyor. Camcı, “İnsan kimliğini seçmiyor. Seçimle oluşmamış bu fiili durum bir ayrıştırma malzemesi olarak kullanılıyor. Bu çok tehlikeli. Birlikte yaşamamızın mümkünatını ortadan kaldıran mesele. Birlikte yaşayamayacaksak birliğin bütünlüğün vurgusunun anlamı kalmıyor. Birlik ve bütünlük vurgusu bir ötekini yok sayma sonucunu doğuruyor. Bunu aşmamız gerektiğini düşünüyorum” diyor.

 'Yaraları saralım'

Camcı, her bireyin hangi kimlik ya da sosyal çevre içinde olursa olsun eşit ve özgür yaşama hakkının olduğunu vurguluyor. “Yaralar var. Çok hızla sarmamız lazım” diyor ve ekliyor: “Bizden farklı olanın özgürlüğünü görmemiz, içselleştirmemiz lazım. Eşit ve birlikte yaşama hakkını görmemiz, tanımamız lazım. Bunu yaparak onarmaya başlayabiliriz diye düşünüyorum. Onara onara tarihi de tekrar yazmak gerekiyor. Yüzleşme cesaretini göstermek, kabul etmek... Ötekini de içeren bir özgürlük tanımını önce zihnimizde kabul ettiğimiz gün umut olduğunu görüyorum.”

Nasıl bir yol çizecek?

Camcı'nın üniversiteden uzaklaştırma kararına karşı açtığı dava henüz sonuçlanmadı. Peki bundan sonra nasıl bir yol çizecek? Bu soruya verdiği yanıt ise şöyle: “Bizi işsiz bırakarak, öğrencilerimizden ayırarak, konumsuz bırakarak cezalandırıyorlar. Böyle bir nedenden dolayı ilişiğimizin kesilmesi bizim için onurdur. Ama görmüyorlar. Dünyanın her yerinde kullanabileceğimiz bir birikimimiz var. Yurt dışından pek çok üniversite ile yazışmalar yapılıyor. BAK olarak bir dayanışma ağımız var. İşin başında olan doktora öğrencileri için durum daha kritik. Burda kendinizi var etme şansınız kalmazsa ne yapacaksınız? Tahakküm kuran, muhalif sese tahammül edemeyen, eleştirel düşünceyi kabul edemeyen bu sistem sizi zaten dışarıda bırakıyor.” Buradaki mücadeleden kopmadan, bilimsel çalışmalara yurt dışında bir üniversitede devam etme fikri Camcı'nın da aklına yatmış. “Burada bırakın araştırmanıza finans bulmayı, bir masa ve bilgisayar verecek kurum yok. Avrupa'dan bir kurum, 'gelin size ders açalım, araştırmanızı yapın, kütüphane olanaklarımızdan yararlanın' diyor. Belki ben de böyle bir sürece dahil olabilirim. Ama buraya dair umudu ve mücadele azmini hiç yitirmeden. Asıl olarak bu topraklarda bir şeylerin değişmesini istiyoruz. Burada birlikte ve farklı olarak yaşayabileceğimizin mümkün olduğunu biliyoruz” diyor.