Senem Timuroğlu'nun Beyanı

Yazar / Referans: 
Tansu Pişkin, Bianet
Tarih: 
02.10.2018

"Savunmamı, Ursula Le Guin’in en sevdiğim kahramanlarından Odo’nun sözüyle bitirmek istiyorum: 'Barışa ancak barış yoluyla ulaşılabilir; yalnız adil eylemler adalet getirebilir'."

Özyeğin Üniversitesi'nden Öğretim görevlisi Senem Timuroğlu'nun Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 34. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.

Bugün, burada 11 Ocak 2016 tarihinde “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı metni imzaladığım için, dilini ve argümanlarını anlamakta güçlük çektiğim bir iddianameyle suçlanıyorum.

Öncelikle yirmi yıldır birçok metin okumuş, yorumlamış bir edebiyatçı olarak bu iddianamenin Umberto Eco’nun “Metinleri Aşırı Yorumlama” başlıklı yazısına referansla edebiyat eleştirisinde “aşırı yorum” olarak sınıflandırılacağını belirtmek isterim. Eco’nun dediği gibi tüm metinlerde asılsız yorumları boşa çıkaran, “yazarın erişilmez niyeti ile okurun tartışmaya açık niyeti arasında, metnin saydam niyeti vardır”.

Burada da metnin saydam niyeti ortada olduğu için, savunmamda metin üzerine konuşmak yerine, izin verirseniz, internette karşılaştığım “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı metni hangi niyetle imzaladığımı anlatayım.

Ben, kadınların edebiyatı ve tarihi üzerine çalışan feminist bir akademisyen ve bir anneyim.

Yaşamı yorumlarken pusulam, 19. yüzyıldan bugüne kadın hak ve özgürlükleri için uluslararası bir mücadele yürüten, çeşitli bedeller ödeyen Osmanlı ve Cumhuriyet kadınlarının düşünsel birikimi, deneyimleri olmuştur.

Hemcinslerim tarih boyunca ataerkil sistemin inşa ettiği eşitsiz güç ilişkileri nedeniyle, sözlü ve fiziksel erkek şiddetine maruz kalmaktadırlar. Bildiğiniz gibi, bugün ülkemizde iki günde bir kadın, erkekler tarafından öldürülmektedir.

Kadınlara yönelik erkek şiddeti bize, erkeklerin sorunları şiddet kullanarak çözmeyi seçtiklerini göstermektedir. Erkek şiddetinin en ağır tablosu ise savaşlardır. Bedelini ise karar mekanizmalarında yer almayan en korunmasız olan kadınlar ve çocuklar öder.

Kadınlar için savaş, taciz, tecavüz, bombalar demektir, diğer yandan yavrularını, evlerini korurken yokluklar ile mücadele ederler.

Birinci ve İkinci Dünya savaşının tanığı feminist edebiyatın en etkili isimlerinden, Virginia Woolf’un belirttiği gibi, savaş bir erkek uğraşıdır, erkeklerin zihin yapısının ürünü “akla aykırı”, büyük bir mantıksızlıktır.

Woolf, kadınların bedel ödememek için ne yapabileceklerini sorar, ancak sorunun içerisinde umutsuzluk gizlidir, şöyle der: “Bilek ve para gücü kadınlardan çok daha fazla olan bir grup, gayretlerini sürekli savaşa sarf ediyorsa, kadınlar savaşı durdurmak için ne yapabilir ki?”

Tarihte kadınlar ağır bedeller ödedikleri, erkeklerin savaşını sona erdirmek üzere 1915’te ilk uluslararası örgütlenmelerden biri olan “Barış ve Özgürlük İçin Kadınların Uluslararası Ligi”ni kurmuşlardır. Bugün de kadınların uluslararası barış örgütlenmeleri devam etmektedir.

İşte Virginia Woolf’un geçen yüzyılda sorduğu bu sorunun, 11 Ocak 2016 tarihinde bana düşen yanıtı bu metni imzalamak olmuştur.

2015 yılının yaz ayında internette karşılaştığım Doğu’daki savaş haberlerinde, yaşlı bir kadının gömülemediği için sokağın ortasında kalakalmış bedenine, kızını yitiren, ama dışarı çıkamadığı için yavrusunun küçük bedenini buzdolabında saklayan annenin acısına tanık oldum.

Yıllardır empati sanatı olan edebiyat ile hemhal olduğum için, her olayda yaptığım gibi, kendimi ve çocuğumu bu savaşta düşündüm; düşününce insan “aklını yitirecek gibi oluyor”.

Tanık olduğum bu ağır acı için, erkeklerin karar verdiği, yürüttüğü bu savaşta en ağır bedelleri ödeyen, en korumasız, en masum olanlar için ne yapabilirim diye kendime sorarken, internette devletten barış talep eden bu metni gördüm.

Ve benden çok uzaklarda acısına tanık olduğum, kimsesiz, yapayalnız, çaresiz kadınlar ve çocuklara belki ses olurum diye imzamı attım.

Ve sonradan öğrendiğime göre metni imzalayan 2212 akademisyenin yüzde 54’ü kadınmış. Bu yüksek oran, bizlere kadınların ne kadar çok barış istediğini göstermektedir.

Savunmamı, Ursula Le Guin’in en sevdiğim kahramanlarından Odo’nun sözüyle bitirmek istiyorum: “Barışa ancak barış yoluyla ulaşılabilir; yalnız adil eylemler adalet getirebilir”.

Hakkında

Öğretim görevlisi. Özyeğin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Fakültesi'nde  Türk Dili ve Edebiyatı, edebiyat ve toplumsal cinsiyet üzerine seçmeli ders veriyor. 19. ve erken 20. yüzyıl kadın edebiyatı, feminist edebiyat kuramları, transnasyonalizm ve postkolonyal üzerine çalışıyor. 

2010- 2013 döneminde “Tarihte Kadın Yazarlar: Avrupa Edebiyat Kültürünün Yeni Yorumlarına Doğru” başlıklı COST Projesi ve Türkiye ayağı TÜBİTAK 1001’de danışmanlık yaptı. Bu çerçevede 27 Eylül 2012’de “19. ve 20.yüzyıl Kadın Edebiyatına Ulusöteci Bakışlar Çalıştayı”nı (Transnational Perspectives on the 19th and 20th century Women’s Writing Workshop) düzenledi. 

Özel Notre Dame de Sion Fransız Lisesi ve Mimar Sinan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı'ndan mezun oldu. Paris’te Doğu Dilleri ve Kültürleri Enstitüsü (INALCO) ve Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı bölümünden yüksek lisans derecesi aldı. Doktora çalışmalarına Paris Sorbonne IV. Üniversitesi, Fransız Edebiyatı ve Karşılaştırmalı Edebiyat bölümünde “19. yüzyıl ile 20. yüzyıl Osmanlı ve Fransız Kadın Edebiyatına Transnasyonal Bakışlar” başlıklı çalışmasıyla devam ediyor.

(ST/TP)

Kaynak: https://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/201305-senem-timuroglu-nun-beyani