Şebnem Korur Fincancı ile Söyleşi: Ders Aritmetik, Devlet Akrobatik

Yazar / Referans: 
İrfan Aktan, BirartıBir Forum
Tarih: 
17.01.2021

Çin’den alınan Covid-19 aşısı nihayet 13 Ocak’ta uygulanmaya başlandı. Risk grubunda olup olmadıklarına bakılmaksızın bütün devlet erkânı canlı yayında “halkı teşvik etmek için” aşı oldu. Ve sorular katmerlendi: Niçin Çin aşısı? Neden sadece o? Karşılaştırmalı maliyetler ne? Neden sadece 3 milyon doz? Altı ay içinde 60 milyona yakın insanın aşılanması için 120 milyon doz gerektiğine göre, devamı ne zaman? Aşılama nasıl bir takvimle yapılacak? Yol haritası ne? Hepsi meçhul. Türk Tabipleri Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı bu belirsizliğin ardındaki vahim tabloyu anlatıyor.

13 Ocak 2021 günü, Sağlık Bakanlığı’nın Acil Kullanım Onayı (AKO) uygulamasıyla başlattığı aşılama sürecine, bu sürecin programlanmasına dair Türk Tabipleri Birliği’yle herhangi bir fikir alışverişinde bulunuldu mu? 

Şebnem Korur Fincancı: Hayır. Salgın sürecinin yönetimiyle ilgili önerilerimizi iletmek üzere defalarca randevu talebinde bulunduğumuz halde olumlu bir yanıt alamadık. Bunun üzerine önerilerimizi yazılı olarak hem bakanlığa ilettik hem de kamuoyuna duyurduk. Önceki Merkez Konsey’imiz 11 Mart 2020 tarihinden itibaren uzun bir randevu talebi sonucunda ancak 3 Eylül 2020’de Sağlık Bakanı ile görüşebilmişti. Bu görüşmede salgın yönetimine ilişkin öneri ve tespitlerle birlikte Covid-19’un sağlık çalışanları açısından meslek hastalığı olarak kabul edilmesi yönünde talepler de aktarılmıştı. Biz yönetime geldikten sonra ise Sağlık Bakanlığı’yla herhangi bir iletişimimiz maalesef mümkün olamadı.

Peki aşılama sürecine dair Sağlık Bakanlığı’nın nasıl bir yol haritası çizdiğini biliyor musunuz, yoksa süreç tamamen kapalı kapılar ardından mı yürütülüyor?

Bu sürecin yürütülmesinden sorumlu olan Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün açıklamaları oldu. Özellikle aşılamada öncelikli gruplara, izlem sürecine dair bilgileri web sitelerinden paylaşıyor, yazılı olarak sağlık kurumlarına bildiriyorlar. Ancak maalesef, onun dışında herhangi bir bilgi paylaşılmıyor.

Paylaşılmayan bilgiler neler?

Bir kere hâlihazırda 3 milyon doz aşının geldiği ifade ediliyor, ama devamının nasıl bir takvim içinde geleceğine, tüm aşılamaların nasıl bir zaman aralığında bitirileceğine ilişkin somut bir bilgi yok. Cumhurbaşkanı “30 ila 50 milyon aşı gelecek” dedi, ama verdiği iki rakamın arasında 20 milyon var! 20 milyon doz da 10 milyon kişinin aşısı demek. Dolayısıyla gelecek olan aşı sayısına ilişkin de net bir bilgi söz konusu değil. Bu da toplumsal bağışıklığı yaratacak rakamlara ulaşıp ulaşamayacağımızı öngörmemizi engelleyen çok ciddi bir belirsizlik.

Aşılamanın başlamasından bir gün sonra, 14 Ocak’ta TTB olarak yaptığınız açıklamada, 120 milyon doz aşıya ihtiyaç olduğunu ve bunun da altı ay içinde kullanılması gerektiğini söylüyorsunuz. Neden altı ay içinde?

Toplumsal bağışıklığın sağlanabilmesi, hastalığın tekrar bir salgın halinde ortaya çıkmaması için aşı startını verdiğiniz an gaza basmanız gerekiyor. Çünkü aşıların koruyuculuk süresini bilmiyoruz. Öte yandan, Oxford, Moderna, Biontech aşılarının Faz 3 çalışmaları bilimsel ortamda yayınlanırken, Türkiye’de kullanılan CoronaVac’la ilgili Faz 3 çalışmalarına dair kapsamlı, bilimsel ortamda yayınlanmış sonuçlar yok. Bahsini ettiğiniz açıklamada, bizde kullanılan aşıyla ilgili bilgi eksikliğine değindik ve çekincelerimizi de aktardık. Keza Covid-19 geçirmiş kişilerin üç-altı ay boyunca aşılanmaması gündemdeyken, son anda verilen bir kararla aşılanmalarının söz konusu olmasının hangi bilimsel verilere dayandığını bilmediğimizin de altını çizdik.

Fakat hangi aşı kullanılırsa kullanılsın, altı ay içinde tüm topluma yapılması gerekiyor, öyle mi?

Tabii. Nitekim bunun en bilinen örneği olarak İsrail, işin bu boyutunu gözeterek hızlı bir biçimde tüm topluma aşılama yapmaya girişmiş durumda. Fakat aşılamaya hız verirken aynı zamanda salgının yayılımını da dizginlemek, azaltmak gerekiyor. Bu iki sürecin profesyonel bir biçimde aynı anda yürütülmesiyle ancak toplumsal bağışıklığa ulaşılabilir. Şu an Türkiye’de, alınan önlemler sayesinde salgının yayılımında belli bir düşüş var, ama daha etkili tedbirlerle daha iyi yol alınabilirdi. Salgının yayılımını azaltıp aşılamaya hız verirsek, bu işin üstesinden gelme olanağına kavuşuruz.

3 milyon doz aşının geldiği ifade ediliyor, ama devamının nasıl bir takvim içinde geleceğine, tüm aşılamaların nasıl bir zaman aralığında bitirileceğine ilişkin somut bilgi yok. Cumhurbaşkanı “30 ila 50 milyon aşı gelecek” dedi. Verdiği iki rakamın arasında 20 milyon var!

Aşılama yapılırken de kısıtlama tedbirleri uygulanmalı mı?

Muhakkak! Fakat Türkiye’de üretim devam ettiği için çalışanlar arasındaki yayılma sürüyor. Üstelik hafta sonları uygulanan sokağa çıkma yasağında, virüsü kapmış olan çalışanlar hane halkına da bulaştırabiliyor. Nitekim, özellikle son dönemde salgının esas olarak evlerde yayıldığını görüyoruz. Hafta sonu veya akşam saatlerinde sokağa çıkma kısıtlaması uygulamak bu yayılımı engellemiyor. Mesele, çalışanların işyerlerinde hastalığa yakalanmamasını, bulaştırmamasını sağlamak. Ama böyle bir yol izlenmedi. Bunlara rağmen salgın yayılımının kısmen düştüğünü belirtmek gerek.

TTB olarak Türkiye’de kullanımına başlanan Çin menşeli aşının koruyuculuğuyla ilgili çekinceleriniz var mı?

Çinli Sinovac şirketinin geliştirdiği CoronaVac aşısının etkinliğiyle ilgili Türkiye’de yüzde 91,25; Endonezya’da yüzde 65,3; Brezilya’da yüzde 50,38 gibi oranlar açıklandı. Türkiye’de ara dönem açıklamasında kısmi olarak veriler sunuldu, ama üç ülke verisinde de bu rakamların ötesinde bilgiye sahip değiliz. Ayrıntılı olarak hangi parametreler değerlendirildi, çalışma planının tamamı nasıldı, bilmiyoruz. Kapsamlı bir bilimsel rapor hiçbiri için bulunmuyor. Öte yandan, Moderna, Oxford, Pfizer/BioNTech ile CoronaVac aşılarının protokollerinde farklılıklar var. Diğer üç aşı çalışmalarındaki hastalık tanısı koyma kriteriyle CoronaVac çalışmasındaki hastalık koyma kriterlerinin birbirinden farklı olduğu belirtiliyor. Tabii bu da bilimsel veri değil, basın bilgisi. Buna rağmen, CoronaVac aşısı yapılanların hastalığı daha hafif atlattığı, bu anlamda etkili bir önlem olduğu ifade ediliyor. Doğru olabilir, ama bunun istatistiksel değerleriyle, anlamlılık hesaplarıyla değerlendirilmesi gerekiyor. Şu anda böyle bir olanaktan yoksunuz.

Türkiye’nin diğer aşıları, örneğin Pfizer/BioNTech veya Moderna’yı tedarik etmemesinin nedeni nedir?

TTB olarak biz de aynı soruyu soruyoruz. 350’si sağlık emekçisi olmak üzere on binlerce insanımızı kaybettiğimiz bir salgına karşı geliştirilen bir aşının hastalığı hafif atlatmayı sağlaması, böylesi bir koruyuculuk bile çok, çok önemlidir. Ama neden diğer aşılarla ilgili ciddi bir girişimde bulunulmadığını soruyoruz. Neden tek bir aşıya mahkûm edildi bu ülke? Dahası, neden bu aşının bile ne kadarının tedarik edilip nasıl bir zamanlama içinde uygulanacağına dair net bir takvim yok?

Sağlık Bakanı, ilk günden itibaren yoğun aşılama yapıldığını ve benzer başka bir ülke olmadığını söyledi…

Gerçekten de çok hızlı aşılama yapıldı, ama elde olan sadece 3 milyon doz. Bu da 1,5 milyon insanın aşılanabileceği anlamına gelir. Şu ana kadar sağlık çalışanları arasında aşılananların 500 bini geçtiği açıklandı. Bu da elimizde 2,5 milyon aşı kaldı demektir. Aşılanması gereken bir milyon sağlık çalışanı daha var. Keza sağlık çalışanlarının temas halinde oldukları yakınları, eczacı kalfaları… Yeteri kadar aşı tedarik etmediğiniz zaman, elinizdeki kısıtlı aşıları hızla yapmanızın toplum bağışıklığını sağlamaya dönük nasıl bir faydası olabilir ki! Tekrar ediyorum, bize altı ay içinde 120 milyon doz aşı gerekiyor. Öte yandan kasım ayında açıklanan Faz 1 ve Faz 2 çalışmaları sonucunda, 28 gün arayla iki doz yapıldığında bağışıklık hücrelerinin daha fazla olduğu tespit edildi. Fakat bunlar sınırlı sayıda gruplarla yapılan çalışmaların sonuçları. Faz 3 çalışması ise daha büyük gruplarla yapılır. Dolayısıyla, nasıl bir yol haritası izleyebileceğimizi görmemizi sağlar. Şu anda 3 milyon doz aşımız var. Bunların hepsi tek doz halinde 3 milyon kişiye uygulanıp ikinci doz için yeni aşıların gelmesi mi beklenecek, yoksa 3 milyon aşı, ikişer doz halinde 1,5 milyon kişiye uygulanıp aşılar geldikçe mi yeni aşılama yapılacak, bilmiyoruz.

Diyelim ki, 3 milyon doz aşıyla 3 milyon kişi aşılandı ve ikinci doz için Çin’den gelecek aşılar beklendi, ama 28 gün içinde o aşılar gelmedi. İlk dozun tesiri ortadan kalkmış mı olacak? 

İkinci doza ihtiyaç olduğu zaten çalışmalarla gösterilmiş durumda. Dolayısıyla, eldeki 3 milyon dozla 3 milyon kişiye aşı yapalım, ikinci doz için de bekleyelim gibi bir yaklaşım olamaz, olmamalı. Kaldı ki, aşılar geldikten sonra hemen kullanamıyorsunuz. Bunların iki hafta süren kontrolleri var. Çünkü soğuk zincirine uyulup uyulmadığının, bu esnada bir kırılma yaşanıp yaşanmadığının, niteliğinin bozulup bozulmadığının kontrol edilmesi gerekiyor. İki günde 500 bin kişiye aşı yapıldığına göre, eldeki 3 milyon aşı zaten on gün içinde yapılmış olacak. İkinci doz için de kontrol süreci de göz önüne alındığında iki haftadan kısa bir süre kalmış olacak. Bu esnada en az 3 milyon aşının daha gelmesi gerekiyor ki, ikinci doz uygulanabilsin.

Neden diğer aşılarla ilgili ciddi bir girişimde bulunulmadığını soruyoruz. Neden tek bir aşıya mahkûm edildi bu ülke? Dahası, neden bu aşının bile ne kadarının tedarik edilip nasıl bir zamanlama içinde uygulanacağına dair net bir takvim yok?

Fakat buna dair nasıl bir planlama yapıldığını bilmiyoruz, öyle mi?

Bu sürecin en büyük sorunlarından biri şeffaf yürütülmemesi zaten. Hepinizin bildiği gibi, bu da aşılamayla sınırlı değil. Sağlık Bakanlığı 11 Mart 2020 tarihinde hastalığın ilk kez görüldüğünü açıklamıştı, ama örneğin bir bakan yardımcısının, daha şubat ayında vaka gördüğünü ve üzerinde çalışma yaptığını gösteren bir yayın ortaya çıktı. Aynı skandallar ölüm ve vaka oranları için de geçerli. Tüm Türkiye için açıklanan ölüm sayılarının aslında sadece İstanbul’daki ölüm sayısıyla neredeyse eşit olduğu görüldü. Ölüm belgelerine Covid-19 yazılmaması, hekimlere bu konuda yapılan baskılar, hakikatlerin sürekli gizlenmeye çalışılması başından beri devam eden bir tavır. Aşılama süreci başlarken Sağlık Bakanlığı’nı güven tesis etmeleri konusunda uyardık. Toplumda güven sarsıldığı, aşı tereddüdü başladığı an önünü alamaz ve toplumsal bağışıklığı sağlama olanağını yitirirsiniz.

Erdoğan’ın, sağlık bakanının, AKP yöneticilerinin apar topar aşı olması aşıya “teşvik” kampanyasının bir parçası olarak sunuldu. Oysa toplum “teşvik” olsa bile elde aşı yok. Siz bu “teşvik” kampanyasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sağlık alanındaki birinci otorite olan sağlık bakanının, siyasi otorite olarak cumhurbaşkanının aşı olması toplumda oluşabilecek tereddütlere karşı önemsediğimiz adımlar. Ama böyle bir adımı attığınızda, arkasını da getirebilmeniz ve teşvik ettiğiniz topluma aşıyı sunabilmeniz gerekiyor. Aksi halde bu iş de dönüp dolaşıp hekimlere patlayacak. Çünkü insanlar aşı olmak üzere başvurup da elde aşı olmadığı yanıtını aldığında, sahadaki tek muhatabı olarak sağlık çalışanlarını görecek. İktidar bu açıdan da bir kez daha hastayla sağlık personelini karşı karşıya bırakacak. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddetteki artış siyasi otoritenin arenadan çekildiği anlarda söz konusu oluyor. İnsanlar sağlık hizmetine erişemediklerinde, somut muhatapları olan sağlık çalışanlarını suçluyor. Yarın öbür gün “siz aşı oldunuz, ama bize aşı yapmıyorsunuz” diyerek sağlık çalışanlarına yönelik bir tepki oluşmasını kabul edemeyiz.

(Görsel: Virüs serisi'nden, 2020 Antoine d'Agata)

Kaynak: https://birartibir.org/siyaset/1016-ders-aritmetik-devlet-akrobatik#.YAR...