Homo Sapiens'in Salgın Sınavı

Yazar / Referans: 
Duygu Abbasoğlu, Birikim
Tarih: 
07.04.2020

#covid-19#pandemi#salgın

2019 Aralık sonu Çin’de tanımlanan ve ilk ölüm vakası 11 Ocak 2020’de kayda geçen Koronavirus Hastalığı 2019 (COVID-19), 2020’nin başında hızla küresel bir krize dönüştü. Yakın tarihte toplumsal hafızada bu çaplı bir küresel salgının olmaması, salgının ve salgın önlemlerinin insanların hayatını doğrudan etkilemesi, oluşan bilgi kirliliği ve bütün bunların sonucunda yaşanan paniğin artışı, bizi toplumsal davranışlarımızı tekrar sorgulamaya itiyor. Virusün yol açtığı hastalık semptomlarının dışında psikolojik kaygılar hep şunları söylüyor bize: bir şeyler doğru değil, bir şeyler yanlış yapılıyor. İnsan davranışlarının kontrol edemediği, bilmediği, belirsizlik içeren bu gibi stres durumlardaki olumsuz eğilimleri nasıl dönüştürebiliriz? Virusün sınıf, sınır, cinsiyet, makam ayırt etmemesi, toplumsal bilinci mi arttıracak yoksa sınıfsal izolasyonu mu? Bu küresel COVID-19 salgını sonucunda insanlar küresel dayanışmayı başarabilecek şekilde bilinçlenebilecek mi, yoksa bizi bilinmedik ikincil sorunlar mı bekliyor?

SARS-COV-2 (2019-NCOV) KİMDİR, COVID-19 NEDİR?

SARS-CoV-2, Aralık 2019’da tanımlanmış, Coronaviridae ailesine ait, insanlarda solunum yetmezliğine yol açıp ölümcül olabilen COVID-19 etmeni virustur.1 Bu yazının yazıldığı sırada henüz çok yeni bilinen bir virus olması nedeni ile hakkında çok fazla veri bulunmuyordu. Yine de ölümcül COVID-19 hastalığına neden olması bu virusu dünyanın gündemine oturttu.

Virusler tam olarak canlı organizmalar değildir. Devamlılıklarını sağlamak için bir konakçıya misafir olmak zorundadırlar. Aslında viruslere “genetik parazitler” de denilir. Çünkü kendi genetik materyalini kopyalayacak bir sistemleri bile yoktur. Bu materyali kopyalamak için konakçıya ihtiyaç duyarlar. Konakçı bir bakteri, bir balık, bir sürüngen veya bir memeli olabilir. Bu konakçı-virus ilişkisi zamanla özelleşir. Belirli bir tip virus, belirli konakçıları kullanır. Bazen meydana gelen genetik değişimler virusun gideceği konakçı sayısını arttıracak imkânlar sağlayabilir (yüzey antijenlerinin değişimi vb.). Böylece virus kendi konakçısı dışında başka bir türü de enfekte edebilme yeteneği kazanabilir. Bu istenmeyen misafir bazen konakçısı için ölümcül olabilir. O nedenle virus, ya başka konakçılara bulaşmak zorundadır ya da konakçısında sessizce, onu öldürmeden, “konaklamak”.

Kısa süre içinde hakkında yapılan araştırmalar, yeni tanımlanan SARS-CoV-2 koronavirusun Coronaviridae ailesinin beta grubuna dâhil olduğunu gösterdi. Bu grupta bulunan koronaviruslerin çoğunun yarasa kaynaklı olduğu biliniyor. Bu virusler başka ara hayvansal kaynaklar kullanarak insana bulaşabiliyor (hayvan kaynaklı: zoonotik). SARS-CoV-2’nin diğer kuzenleri Ağır Akut Solunum Yolu Yetersizliği Sendromu (SARS) etkeni SARS-CoV (ara kaynak: misk kedileri) ve Ortadoğu Solunum Sendromu (MERS) etmeni MERS-CoV (ara kaynak: develer) gibi. Yeni tanımlanan SARS-CoV-2 için ara kaynak olan aracı hayvanın Pangolin olduğundan şüphelenilse de, araştırmalar devam ediyor.[1]

Biyolojide daha önce karşılaşılmayan bir canlı-cansız organizmayı tanımak için, o organizmaya en yakın akraba türlerine dair sahip olunan bilgiler incelenir. Her canlının evrimsel bir tarihi vardır. Evrimsel olarak organizmanın kendine ait farklı bir soy hattı oluşturmadan (farklılaşmadan) önceki soy hattını paylaştığı türler, büyük bir olasılıkla o organizma ile ciddi benzerlik içeren genetik bilgiyi içerir. Memelilerde ve kuşlarda solunum yolu hastalıkları etmeni bu Coronaviridae ailesine ait koronaviruslere bakıldığında ise, yeni tanımlanan SARS-CoV-2’nin, 2003’te salgına yol açan SARS-CoV ile %90 (bazı kaynaklarda %96) benzer genetik bilgiye sahip olduğu görülüyor.[2] Virusün kimliğini ortaya çıkarmak, oluşan hastalıkla mücadelede insanlara büyük bir avantaj sağladı. Tanı, tedavi ve korunma yöntemleri buna göre şekillendi. Fakat SARS-CoV virusüne karşı geliştirilen aşılar SARS-CoV-2’de çalışmadı, çünkü her ne kadar çok yakın akraba da olsa bu iki virusün yüzey antijenleri arasındaki %2 farklılık aşıları etkisiz kıldı. Yani insanlar, bu yeni COVID-19 etmeni viruse karşı ilaçsız, aşısız ve hazırlıksız yakalandı. En sağlam “bilgi” olarak, salgının önlenemezse virusün kaç insana bulaşabileceğini, kaç can alabileceğini bilebiliyoruz. Hastalık hakkında da insanlar semptomları ve görülme zamanları dışında pek bir bilgi sahibi değil. Hastalığın sezonsal değişimi, başarılı bir tedavi ve korunma yöntemi, doğal bağışıklık kazanımı hakkında soru işaretleri var. Üstelik bu yeni tanımlanan virus, EBOLA veya AIDS gibi salgınların etmeni virusler gibi vücut sıvısı ile değil solunum yolu ile bulaşıyor. Bu durum bulaşma olasılığını arttırıyor. Bir önceki SARS virusü gibi öldürücülüğü %10 veya kuzeni MERS virusü gibi öldürücülüğü %35-40 olan ve ağır seyreden bir hastalığa yol açmıyor, %1-2 öldürücülükle bazı enfekte kişilerin farkına bile varmadan taşıyıcı olabildiği bir hastalık seyri ile var olmaya devam ediyor.

SARS-CoV’dan daha az bulaşıcı olan yeni SARS-CoV-2, bu tespit edilemezliği nedeni ile çok daha tehlikeli bir tehdit haline geldi. SARS-CoV’un üreme katsayısı (ortalama bulaştırdığı kişi sayısı) CoV-2’nin iki katı olmasına rağmen SARS, 8000 enfekte vaka ve 774 ölüm ile engellenebilmişken, Covid-19 için Mart 2020 sonu itibarıyla sadece 3 ayda yaklaşık 378.000 enfekte vaka, 16.500 ölü ve 102.000 iyileşme rapor edilmişti. Enfeksiyonun 2021’e kadar iyi ve kötü ihtimaller dâhilinde 2 ila 5 milyar insana bulaşma olasılığına ve iyileşen insanların tekrar enfekte olabiliyor olabileceğine dair haberler hiç iç açıcı değil.[3]

Biliminsanları, bulaşıcılığın %60-70’inin önüne geçilmezse insanlığı küresel salgının beklediğini söylemişti.[4] Hastalık hakkında bilgiler arttıkça salgının dünyanın bir ucunda değil, hemen kapının önünde olduğu fark edildi. Tahminler, dünya popülasyonunun yarısından çoğunun bu virusü kapacağı, bu enfekte vakalardan %10-15’inin yoğun bakım tedavisi alacağı ve yoğun bakım ünitesindekilerin de belki %4’ünün öleceği yönünde idi.[5] Hiçbir devletin sağlık sisteminin yoğun bakım üniteleri böylesi bir yüklenmeyi ne yazık ki kaldıramaz. Aşısı ve ilacı olmayan COVID-19 için hastanede yapılan işlem, semptomları hafifletmek ve bağışıklığı desteklemek oluyor. CoV-2 taşı9yan pozitif bireylerin zor tespit edilebilmesi (enfekte insanların %14’ü fark edilebiliyor[6], virusün semptomlar ortaya çıkmadan bulaşabilmesi, kuluçka ve bulaştırıcılık sürelerinin uzun olması, kitlesel yayılım hızını arttırdı, arttırıyor. Sezonluk gribin de her sene 56.000 kadar can alıyor olmasından farklı olarak, COVID-19 bu sinsi yanıyla küresel bir krize dönüşebilme potansiyelini taşıyor. Bunu öngören biliminsanları, 30 Ocak 2020’de Küresel Halk Sağlığı Krizi (PHEIC) ilan etti, 11 Mart 2020’de ise DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) pandemi duyurusunda bulundu.

TOPLUMSAL HAFIZADA SALGINLAR UNUTULDU MU?

Şu ara biliminsanlarının kararlarının hangi sermayeye hizmet ettiği, bilimin ne kadar taraflı olduğu, GDO’nun ne kadar zararlı olduğu sorgulanmıyor. Karantinanın ve sosyal mesafenin virus üreme hızını yarıya düşürdüğü söylendi. Bu bilgi pazarlık içermiyor. İnsanlar kendisinin ve toplumun sağlığı için evde kalıyor, işe gitmiyor, evinde oturmayanlara kızıyor. Ölümün, hastalığın bu kadar gerçek olduğunu yeni fark etmişler gibi.

Yeni nesil, bu ölçekte küresel bir kriz tecrübe etmedi. Çoğunluk, uzmanlık alanı olmadıkça doğanın ve insanların tarihini merak etmedi. Böyle konuları kültürel aktarımın olağan içeriğine dönüştürmedik. Paradoksal bir biçimde teknolojik gelişmelere karşı kuşku, güvensizlik, tehdit algısı ve direnç geliştirmiş her kesimin şimdi beklentisi, biliminsanlarının aşı bulması. Haklı paniklerinin nedenleri arasında, ölümün toplumsal kültürümüzde bu kadar görünmez kılınmış olması da var.

Hâlbuki Homo sapiens’in yakın tarihine (insanlığı 300 000 yıl geçmişli ele alalım) bakıldığında, küresel boyutta pek çok ciddi salgın görülür. 6. yüzyılda Justinianus veba salgınında dünya nüfusunun yarısı yok oldu (25-50 milyon kişi). 1346-1353 arasında Avrupa’da görülen kara vebada ise 75-200 milyon kişi hayatını kaybetti, bu da o zamanki Avrupa nüfusunun %30-60’ıdır. Yine kolera, çiçek, tifo gibi salgınlarda pek çok insan hayatını kaybederken, geçen yüzyılda en büyük salgın olan 1918-1919 arasındaki İspanyol gribinde dünya nüfusunun dörtte biri enfekte oldu (500 milyon) ve enfekte olanların yaklaşık %1-6’sı hayatını kaybetti. AIDS hastalığı etmeni HIV ile, 1970’ten günümüze 74,9 milyon insan enfekte oldu, 32-39 milyon insan AIDS ve AIDS ilişkili hastalıklardan hayatını kaybetti. 2018 itibarıyla 37,9 milyon insan HIV pozitifitir ve % 21’i bu viruse sahip olduğunu bilmiyor.[7] Yine de AIDS için geliştirilen ilaçlar bu salgında ölümlülüğü azalttı. AIDS salgınından sonra küresel düzeye ulaşabilen salgın, 2003’te ortaya çıkan SARS’tır. Ama günümüzdeki COVID-19 salgını çok kısa süre içerisinde SARS’tan daha da küresel boyutlara çıkmış bulunuyor.

Günümüz insanının toplumsal hafızası salgınlar konusunda çok iyi değil, çünkü bolluk içindeki bir medeniyette yaşıyor. Eski kuşakların (birkaç yüzyıl önce) uğraştığı öldürücü hastalıklarla hiç uğraşmadı. Onları aşıları ile yendi. Gıdaya, barınmaya, imkânlara kısacası konfora ulaşımın bu kadar kolay olduğu bir zamanda, ilk defa 1800’lerin başında 1 milyara ulaşmış insan nüfusu, günümüzde 7,5 milyarı buldu. Küresel bir salgının, Homo sapiens’in eriştiği bu en yüksek nüfusa verebileceği zararın rakamları da çok yüksek. Tüm bu felaket senaryoları filmi çekilirken çok heyecanlıydı ama gerçek olması durumunda insan davranışlarının nasıl biçimleneceği, virusün ne yapacağı kadar belirsiz.

EPİDEMİDE İNSAN DAVRANIŞLARI

2020 Mart sonu itibari ile virusün yayılımının önüne geçilemediği ve COVID-19’un kütlesel bir krize dönüştüğü artık şüphe götürmez bir durum. Evinde kalabilen evinde kalıyor, 65 yaşındakilere sokağa çıkma yasağı uygulanıyor, bütün sosyalleşme mekânları kapatılıyor, marketlerde temizlik ürünleri yok satıyor, bütün bir dünya mikrobiyoloji laboratuvarı gibi eldivenli, maskeli geziyor, evlerde çamaşır suyu, sabun, sirke ile her yer yıkanıyor vesaire... Günlük rutinler tamamen değişti ve insanlar bir şeyi fark etti: bir başınalık. “Sağlık sistemlerinin yükü kaldıramayacağı aşikâr, o nedenle artık sorumluluk sizde” dedi devletler. Koca koca kapitallere sahip, dünya lideri devletler “ilacımız yok” dediler. Salgındaki bir başınalık hali, herkesi kendi öncelikli (primer) sorumluluğunu üstlenmesi gereğiyle karşı karşıya bıraktı. Belki de uzun süredir ilk defa, devletler yok, devlet yok, aile var, en yakınlar var, kendisi var. “Hissedilen,” bu.

Bu bir başınalık hali daha önce tecrübe edilmeyen, provası yapılmamış bir durum. İnsanların karşısında her zaman risk faktörü oluşturan, saatli bomba gibi bekleyen bir virus var. Belirttiğimiz gibi, aslında bu tarz virusler hep vardı, hâlâ pek çoğu da mevcut. Ayrıca salgınlar sadece virusler ile olmuyor. Pek çok ölümcül bakteriyel salgınlar da olası. Ama bunu bilmek, bilmiyormuş gibi yaşamaktan daha zor; özellikle salgın kapınızın dibindeyken. Bilginin ağırlığı, bu bilimsel kültüre uzak olanlarda paniğe yol açıyor. Belirsizlik ve bilinmeyen bilginin yol açtığı endişe, panik, kaygı ve telaş insanları komplo teorileri üretmeye ve onlara inanmaya, birbirleri üzerinde hiyerarşik dünyalarını kurmaya, kendi kararlarını başkalarına empoze etmeye sevk ediyor. İnsan haklarının, kişisel kararların sorgulanmadığı bir dönem geçiriliyor ve maskeler birer birer düşüyor. İnsan, ilk defa aynada kendi aksini böylesine net görüyor.

Virusün bazı popülasyonlarda farklı virülansa (hastalık yapma yeteneği) sahip olma olasılığı olsa da, virus insanlar arası seçicilik göstermedi. Aynı 2005’te kuş gribinde olduğu gibi, semptomsuzlar üzerinde yolculuk etmek suretiyle dünyanın dört bir yanına dağıldı. Viruse bir kural konulamıyor, insanın uydurduğu devlet, para, sınır gibi kavramlar mikroorganizma dünyasında (birincil gerçek dünyada) işlemiyor. Virus doğa kanunlarının işlediği birincil dünyada ne kadar güçlü ve aynı zamanda ne kadar güçsüz olduğunu hatırlatırken, insanların dünyasının ikincil gerçeklik düzlemindeki alışkanlıklarından sıyrılması kolay olacak gibi görünmüyor. Bunca zaman var ettiği toplumsal kültürler, devletler, dinler, paralar, kariyerler gerçekten bu kadar önemsizleşebilir mi? Bunların önemsizliğini kabul etmeyen, kendi varoluşu ile yüzleşmek istemeyen pek çok insanın nasıl davranışsal tepkiler göstereceğini öngöremiyoruz. Bunun en güzel örneği, az evvel değindik, komplo teorileri. Birçokları, doğa olaylarının (depremler, salgınlar, meteorlar vb.) kontrol edilemediğini kabul etmek istemiyor; bunları reddetmeye o kadar yatkın ki başka insanların bilinçli olarak bu süreçleri başlatıp yönettiğine dair senaryolar üretiyor. Afetler karşısında kendi güçsüzlüğünü kabullenememe tepkiselliğinin en görünür örneği, manipülatif komplo teorileri, aslında insanlığın doğa karşısındaki gücüne olan bir hayranlığın ürünü.

Küresel salgının önüne geçilmesi için sunulan önerilerin herkesi –veya olabildiğince geniş nüfusu– kapsaması, sosyal eşitsizliğin görece az olduğu toplumlarda daha kolay görünüyor. Fakir ve zenginlerin çok farklı hayat koşulları altında hayatlarını devam ettirdiği ülkelerdeyse, aslında herkes için eşit derecede tehdit oluşturan salgın gibi konularda, herkesi gözeten toplumsal çözüm üretimi pek olası görülmüyor. Kendi hayatını tehdit eden mikroskobik bir viruse duyulan öfke kendine başka nefret nesneleri arıyor. Bazen bu öfke uluslararası yolculuk yapanlara, bazen yaşlılara, bazen evinde oturmayanlara, bazen kendisi kadar hassasiyet göstermeyenlere yöneliyor. Virusün semptom göstermeyenler tarafından yayılabilmesi, herkesi potansiyel bir taşıyıcı, belki de tehdit kılıyor. Bu durumda kendi izole ortamını oluşturabilmiş kesimler sahip oldukları imkân farklılıklarını sorgulamadan aynı hassasiyetin başka insanlarca gösterilmesi beklentisini taşıyor. Evinde galoş giyen, eldivensiz sokağa çıkmayan, evinden çalışabilen veya hiç çalışmaya ihtiyacı olmayanlar, sokakta dolaşan insanları tehdit sayarken; evinde yiyecek bulamayan, yaşamak için çalışmak zorunda olan, sokakta yalın ayak dolaşan, ev içi şiddet gören, evsiz vb. olumsuz koşullarda yaşayan insanlar ile aynı toplumda yaşıyorlar ve bunun farkında değiller. O insanların cahilliklerinden, aptallıklarından değil mecburiyetten, sosyal eşitsizlikten dolayı o koşullarda yaşadığını göremez halde onlara virus tehdidi olarak bakmanın alternatifi, sosyal eşitlik talep etmek, elbette. Salgın için de, daha kalıcı bir çözümün yolu buradan geçiyor aslında. Virusün gösterdiği en önemli derslerden biri bu olmalı: toplumsal eşitlik olmadan, toplumsal sağlık da olamıyor.

Ama homo sapiens tarihinin en şımarıkları olan 2020 insanları, bireyin yüceltildiği kültüre öyle uyum sağlamışlar ki, alışkanlıklarını değiştirmek bir anda mümkün görünmüyor. Görmezden geldikleri, küçümsedikleri, alay ettikleri veya önemsemedikleri her bir sorun şimdi önem arz ediyor oysa. Çünkü artık toplumdaki her sorun, herkesin sorunu. Bunu görmeyen bireysel dil, bütün insanlığın tek bir şey için uğraşmasını talep ediyor: o bireyin biricik hayatının tehlike altına atılmaması. Gayet tabii bu yaşamsal bir hak ama bu hakkı başka insanların koşullarını önemsemeden talep etmekteki ikiyüzlülükle, şımarıklıkla nasıl baş edeceğiz? Sağlık çalışanları alkışlanıyor, evet, ama böylelikle aynı zamanda fedakârlık yapmaya zorlanıyor. Çünkü buna mecburlar, ne de olsa bu mesleği seçmiş olmaları bunu gerektiriyor, varsayılıyor. Onlar, sokağa çıkmaya korkan insanların rahatı için gün be gün enfekte bireyleri iyi etmeye uğraşıyorlar. Kendileri enfekte olmayacakmış gibi... Market çalışanları, kargo işçileri, çöpçüler, belediye çalışanları vb. onlar da bu dönemin kahramanları. Evet, onlar da evde kalamazlar, çalışmak zorundalar, yoksa aç kalacaklar. Hepsi karantinada kalabilen ve insanlara ne yapıp ne yapmamasını söylemekten başka bir şey yapamayan panik haldeki yüce insanlık için. Karantina koşulları gerçekten herkes için eşit mi?

Bu sınıfsal farklılıkları aşamayan, bir başkasının hayatını anlamayıp yargılayan, yılanın kendisine dokunmayacağını düşünen, toplumsal olarak iyi olamadan sadece kendisinin ve çevresinin iyi olabileceğini düşünenler tabii ki olacak. Bu durumun ilerleyen zamanlarda sınıfsal tecride de dönüşmesi olası bir risk. Hijyenik koşullarda yaşayamayan, virus ile temas riski bulunan ortamlarda çalışmak zorunda olan veya bir şekilde taşıyıcı riski olabileceği düşünülen “kendinden olmayan ötekiler”, mekânsal olarak da uzak tutulacak o zaman, hatta bu izolasyon belki de talep edilecek. Şimdi de, orta sınıfın “durumu” üzerinde konuşulurken, salgın başlamadan önce otobüslerle sınırlara taşınan on binlerce mültecinin durumu ne oldu, bilen yok. Oysa tam da bu tecrübe bize öğretmeli ki, toplumun görünmezleri artık görmezden gelinemez. Sınıfsal tecrit, “durumu olanlar” için de kurtarıcı değil aksine ölümcül bir yönelim olacaktır. Yaşadığımız bu süreç, mekânsal mesafeyi arttırırken sosyal mesafeyi azaltmayı gerektiriyor. Yani tanımasa da, bilmese de, görmese de birbirinin derdini dert etmeyi, kendi için istediğini başkası için istemeyi.

Başka herhangi birileri yanında, sınıfsal tecridin derinleşmesi durumunda görmezden gelinen kesimde de gelişebilecek bir tepkisel mizantropizm davranışını, olası bir risk olarak eklemek gerekiyor. Mizantropi, “insanlardan nefret etmek, onlardan ürkmek veya onları sevmemek” anlamına gelirken, mizantropizm insanlığın varoluşuna karşı olmayı ifade eder. Bu davranış, bireyin toplumdan intikamına dönüşebilir. Mizantropist bir birey, kendi görüşüne, hayatına vb. karşıt insanlara virusü bulaştırmak için kendini enfekte edip yayabilir. COVID-19 salgınında böyle bir olay Japonya’da görüldü.[8] Bu durum, nefret söylemlerinin, hınç siyasetinin, ötekileştirmenin ve taraflaştırmanın ne kadar tehlikeli olabileceği konusunda insanları uyarıyor. COVID-19 salgını sırasında ve sonrasındaki dünyada, ya küresel dayanışmayla hep beraber ayakta durmak ya da derinleşen sınıfsal ayrımlarla belalara savrulmak arasında bir tercih insanlığı bekliyor.

Virus tehlikesinin dünyaca teyidinden sonra insanlar için kartlar bir daha dağıtıldı. Başka ülkeleri kendi sınırlarına hapsedenler şimdi kendi ülkelerinde hatta evlerinde hapis. İnsanlar bilimi ve teknolojiyi tekrar yorumluyor. Bilim ve teknolojinin insanlık için sunduğu imkânlardan herkesin eşit faydalanabilmesi artık gerçekten “herkes” için gerekli. O slogan, hiçbir zaman olmadığı kadar gerçek: “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz”.

DEVLETLERİN TERK EDİŞİ, KÜRESEL DAYANIŞMA, BİLİMSEL KÜLTÜR

Aslında biliminsanları uzun zamandır çalışmalarında pek çok küresel krize dikkat çekiyor. Günümüzde insanların bilimsel kültürle bağının ciddi oranda kopmuş olması böylesi bir krizde süreci anlamlandırmasını epey zorlaştırıyor. Viral salgına önlem olabilecek bir aşı Amerika, Almanya, Rusya vb. büyük devletlerden bekleniyor. Bir aşı üretim sürecinin maliyeti (yaklaşık 1 milyar dolar) veya geliştirilmesinin ne kadar zaman alabileceği (CoV-2 için en iyi ihtimal 12 ay olarak öngörülüyor) konusunda fikri olmayan insanlar bu virusün Amerika’nın bir oyunu olduğunu iddia edebiliyor. Yaşanan panik hiçbir pazarlığa izin vermediği gibi sokağa maskesiz çıkan vatandaşlar dayak yiyebiliyor (Çin). Bu kadar yorucu ve korkutucu telaş, bilimsel kültüre uzak bireylerde ve toplumlarda daha yoğun görülüyor. Biliminsanları 2007’de yayımladıkları bir makalede tam da günümüzde olan bir koronavirus salgınına dair risk değerlendirmeleri yapmışlar.[9] Keza biliminsanları küresel ısınmanın yol açtığı buzul erimeleri dolayısıyla uzun süredir pasif durumda olan ve insan bağışıklık hafızasında bulunmayan yeni tip salgın oluşturmaya aday virüslerin; çoklu ilaç direnci geliştirmiş, tedavisi mümkün olmayan veya çok zor olan patojenik bakterilerin ve küresel ısınmanın bizatihi kendisinin sebep olacağı pek çok ekolojik ve biyolojik yıkımlar gibi insanlığı bekleyen güncel küresel sorunlara karşı sürekli uyarıyor.[10] Bu uyarılar öznel yorumlara değil, bilimsel verilere dayanmasına rağmen görmezden geliniyor. Bilimsel çalışmalar uzun süreçler gerektirse de genellikle 2 senelik zaman dilimleri için destekleniyor ve biliminsanları kadro, yayın, proje desteği peşinde koşarken bilimsel kültür kendi içerisinde bile amacını yitiriyor.

2020 insanları, kendilerini bekleyen geleceği anlamak için, yaşadıkları dünyayı ve canlıların bunun içindeki konumlarını iyice tanımalı. Bunu uzun süredir yapmalılardı ve imkânları da vardı. Bu gerçeklikten kopuş hali, her küresel felakette insanları çok daha paniğe ve savunmasızlığa itiyor. Bilgisizlik saldırganlığa ve paniğe yol açıyor. Biliminsanlarının daha kötü senaryolarla uyarıda bulunmaları boş değil. Bu tehlikelerin önünü almak için artık büyüme, tüketme ve yok etme politikalarından acilen vazgeçilmeli ve bunların yerine “herkes için yeteri kadar, ihtiyaç olduğu kadar” ilkesi benimsenmeli. Küresel sorunlara bulunan çözümler millileştirilip, sınıfsallaştırılacağına paylaşıma açılmalı, insanlaştırılmalı. Doğayı anlamanın önemi onu reddederek değil tanıyarak olmalı.

Hepimiz için küresel boyutlardaki çözüm, bilginin, imkânların ve kaynakların eşit paylaşıldığı bir dünya gibi görünse de öngörülemeyen insan davranışlarının dünyayı nerelere sürükleyeceğini zaman gösterecek. İnsanlar, en büyük çelişkilerini kendileriyle yaşayacaklar gibi görünüyor. Temel sağlık haklarından faydalanmak için mahremiyetten, güvenli yaşama hakkı için özgürlüklerinden vazgeçmek zorunda kalacaklar belki. Bu çelişkiler salgın sırasında da görülebiliyor. Her türlü otoriteye ve onun temsil ettiklerine olan güvensizlik, tehdidin öznesi haline gelince şekil değiştiriyor. COVID-19 salgını meydana geldiğinde görüldü ki, bilim aslında hiç pazarlık yapmıyor ve pek çok konuda biliminsanlarına güvensizlik gösterenler, biliminsanları ne derse sorgulamadan yapacak hale geliyorlar. En radikal dincisinden, en koyu aşı karşıtına, en komplo teorisyeninden, en anarşistine herkes biliminsanlarının önerisi ile kendi ideolojisine karşıt eylemler yapabiliyor, yapılmasını destekleyebiliyor. Kutsal mekânlar ziyarete kapatılıyor, karantina koşulları uygulanıyor, sokağa çıkma yasakları talep ediliyor vb. Farklı ideolojik konumlardakilerin o ideolojiye hiç uymayabilen bu karşıt tutumlara en azından rıza gösterebilmelerine sebep olan ortak duygu ölüm korkusu. Ne yazık ki insan, 2020’de bilimin önemini hayatı söz konusu olduğunda fark ediyor.

Salgın boyunca insanların ne kadar bir başına olduğunu fark ettiğini söylemiştik. Bu fark ediş unutulabilir de, dönüşebilir de. Ama pek çok devletin o kadar da güvenilir ve işleyen sistemleri olmadığı, ayrıca bilgi paylaşımında şeffaf davranmadıkları görülüyor. Gerçek verileri sadece panik havası yaratmaktan çekinceleri olduğu için değil, birçok durumda kendi ellerinde de güvenilir bir veri olmadığı için veremedikleri aşikâr. Virus salgınının panik havası geçse bile devletlerin vatandaşlarını bir başına bıraktığı günlerden kalan güvensizlik kalıcı olabilir. Koşul ayırt etmeksizin herkesin kendi sorumluluğunu almasının istenmesi birçoklarında, babasız kalan çocuk duygusu oluşturdu. Her gün televizyondan kendini aklamaya çalışan hükümetler, belediyeler vb. kamu organları dağı taşı dezenfektanlarla silip süpürse de kimse huzurlu hissetmiyor. Çünkü herkes biliyor, artık herkes yalnız. İnsanlar kendi panik halleri içinde, panik yaşamayan insanları da yeterince duyarlı olmamakla suçluyor. Herkes farkında, toplum televizyonlarda söylendiği gibi tek yürek falan değil. Biliniyor ki havaalanında patlayan bomba sonrası fırsatçılık yapan taksiciler, salgında zam yapan kolonyacılarla dolu bu topraklar; hatta bu dünya. Buna karşı, “iyi bir şey istenecekse, herkes için istenmeli” ilkesini hatırlayanlar, onun peşinden gidenler de var. Dayanışma bir başkasından gelmeyecek. Evet, bir devrim olmak zorunda ve bu devrim bilişsel bir devrim.

KAYNAKÇA

Lam Tommy Tsan-Yuk, Shum Marcus Ho-Hin, Zhu Hua-Chen, Tong Yi-Gang, Ni Xue-Bing, Liao Yun-Shi, Wei Wei, Cheung William Yiu-Man, Li Wen-Juan, Li Lian-Feng, Leung Gabriel M, Holmes Edward C., Hu Yan-Ling, Guan Yi. (2020): “Identification of 2019-nCoV related coronaviruses”, “Malayan pangolins in southern China. bioRxiv preprint doi” içinde, https://doi.org/10.1101/2020.02.13.945485

Zhang, T., Wu, Q., & Zhang, Z. (2020). “Probable Pangolin Origin of SARS-CoV-2 Associated with the COVID-19 Outbreak”. Current Biology.

https://www.imperial.ac.uk/mrc-global-infectious-disease-analysis/news--...

https://www.theatlantic.com/health/archive/2020/02/covid-vaccine/607000/

Wang, D; Hu, Bo; Hu, Chang; Zhu, Fangfang; Liu, Xing; Zhang, Jing; Wang, Binbin; Xiang, Hui; Cheng, Zhenshun; Xiong, Yong; Zhao, Yan; Li, Yirong; Wang, Xinghuan; Peng, Zhiyong. (2020) “Clinical Characteristics of 138 Hospitalized Patients With 2019 Novel Coronavirus–Infected Pneumonia in Wuhan, China.” JAMA. 2020;323(11):1061-1069. doi:10.1001/jama.2020.1585

https://www.caixinglobal.com/2020-02-26/14-of-recovered-covid-19-patient...

Li Ruiyun, Pei Sen, Chen Bin, Song Yimeng, Zhang Tao, Yang Wan, Shaman Jeffrey. (2020) “Substantial undocumented infection facilitates the rapid dissemination of novel coronavirus (SARS-CoV2)” Science. DOI: 10.1126/science.abb3221

Lv Longxian, Li Gaolei, Chen Jinhui, Liang Xinle, Li Yudong (2020). “Comparative Genomic Analysis Revealed Specific Mutation Pattern Between Human Coronavirus Sars-Cov-2 and Bat-Sarsr-Cov Ratg13. bioRxiv preprint” doi: https://doi.org/10.1101/2020.02.27.969006

Cheng VC, Lau SK, Woo PC, Yuen KY. “Severe acute respiratory syndrome coronavirus as an agent of emerging and reemerging infection”. Clin. Microbiol Rev. 2007;20(4):660–694. doi:10.1128/CMR.00023-07

https://www.independent.co.uk/news/world/asia/coronavirus-japan-bar-craw..., Erişim tarihi: 24 Mart 2020

http://aidsinfo.unaids.org/, Erişim tarihi: 24 Mart 2020

https://www.avert.org/global-hiv-and-aids-statistics

World Health Organization. Novel coronavirus(2019-ncov): situation reports. https://www.who.int/emergencies/diseases/novel-coronavirus-2019/situatio...

Legendre, M., Lartigue, A., Bertaux, L., Jeudy, S., Bartoli, J., Lescot, M., … Claverie, J.-M. (2015). “In-depth study ofMollivirus sibericum, a new 30,000-y-old giant virus infecting Acanthamoeba” Proceedings of the National Academy of Sciences, 112 (38), E5327–E5335. doi:10.1073/pnas.1510795112

Kurane, I. (2010). “The Effect of Global Warming on Infectious Diseases”. Osong Public Health and Research Perspectives, 1 (1), 4–9. doi:10.1016/j.phrp.2010.12.004

1 Türkçede “virus” diye yerleşti ama bu yabancı bir kavram ve doğrusu virus’tur.

[1] Lam T.T. vd., 2020.

[2] Zhang T. vd. 2020.

[3] https://www.theatlantic.com/health/archive/2020/02/covid-vaccine/607000/, Liuqian L. vd., 2020.

[4] https://www.imperial.ac.uk/mrc-global-infectious-disease-analysis/news--...

[5] https://www.theatlantic.com/health/archive/2020/02/covid-vaccine/607000/, Wang D. vd., 2020

[6] Ruiyun L. vd., 2020.

[7] http://aidsinfo.unaids.org/, https://www.avert.org/global-hiv-and-aids-...

[8] https://www.independent.co.uk/news/world/asia/coronavirus-japan-bar-craw...

[9] Cheng VC vd., 2007.

[10] Legendre, M., vd., 2015, Kurane. I., 2010.

Foto: Hüseyin Türk

Kaynak: https://www.birikimdergisi.com/dergiler/birikim/1/sayi-372-nisan-2020/10...