Üniversite memlekettir

Yazar / Referans: 
Meltem Gürle, BirGün Pazar
Tarih: 
27.03.2016

Üniversite memlekettir

Üniversite demokratiktir, her zaman yaşamdan yanadır ve özgür düşünceyi temel alır. Mesele bu kadar nettir

Birkaç nesil boyunca Uruguay’ın entelektüel hayatına yön vermiş olan Marcha adlı haftalık gazetenin editörü ve ülkenin önde gelen düşünce adamlarından biri olan Carlos Quijano, 1968 senesinin Ağustos ayında hükümetin üniversiteler üzerindeki baskıyı artırması üzerine “Üniversite Memlekettir” (La Universidad es el Pais) başlıklı bir yazı kaleme alır. 

Bu tarihi yazıda Quijano, bir ülkenin üniversitelerine, akademisyenlerine ve öğrencilerine dokunulduğu zaman, o ülkenin tamamının tehlikeye girdiğini söyler. Üniversiteler, ülkelerin varoluşunun en önemli teminatıdır ona göre. Bir ülkenin geleceğini şekillendirecek nesiller orada yetişir, yeni fikirler ilk orada yeşerir, özgürlüklerle haklar ilk orada tartışılır ve şekillenir. Üniversite memleketin ilham kaynağıdır, der Quijano. Ona zarar gelirse, çok kritik bir eşik aşılmış olur. O zaman bütün bir ülke ruhunu kaybedip dize gelebilir.

Bu yazıdan birkaç yıl sonra, Uruguay’da sivil hak ve özgürlükler tamamen askıya alınır ve hemen ardından ülkenin en karanlık dönemi başlar. 1973 senesinde başlayan diktatörlük tam 12 sene devam edecek ve bu küçük ülkeyi kasıp kavuracaktır. Öğrenciler birer birer kaybedilecek, düşünce özgürlüğü ortadan kalkacak, aydınlar ya hapse atılacak ya da ülkeyi terk etmek zorunda kalacaktır. Quijano kehanetinde haklı çıkmıştır.

Geçtiğimiz hafta Türkiye’de üniversitelere bir kez daha dokunuldu. Bu ilk değil elbette. Son bir iki aydır tutuklu öğrenciler ve Barış için Akademisyenler bildirisi nedeniyle zaten zorlu bir sürece girmiştik. Ancak geçen hafta, soruşturmalar ve hak ihlalleriyle devam eden yıldırma çabalarında yeni bir eşik aşıldı. Arkadaşlarımız Esra Mungan, Kıvanç Ersoy ve Muzaffer Kaya, “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildirinin ortaya çıkışından sonra akademisyenlerin uğradığı hak ihlallerini basına açıklamak ve barış talebimizin arkasında olduğumuzu göstermek için yaptıkları bir toplantı ertesinde mahkemeye sevk edilerek tutuklandılar.

Tutuklamaların öncesinde ve ertesinde devletin en yetkili ağızlarından akademisyenleri ve üniversiteleri hedef gösteren ağır ithamlar işittik. Cumhurbaşkanı Erdoğan “yeni bir terörist tanımı” yapılmasını istedi ve “Akademisyen olması, gazeteci olması, STK yöneticisi olması, aslında o kişinin terörist olduğu gerçeğini değiştirmez,” dedi. Başbakan Davutoğlu da akademisyenleri terör örgütleri ile “aynı hain planın parçası olarak hareket etmek” ile suçladı. Bunlardan cesaret alan bir rektör yardımcısı katıldığı televizyon programında Barış için Akademisyenler bildirisi ile ilgili bir soruya cevap verirken cehalete övgüler düzdü ve bu ülkenin en tehlikeli insanlarının “zihinleri bulanık olduğu için” üniversite mezunları olduğunu söyleyebildi.

Eğitimli insanlara ve özellikle de üniversitelere yönelik bu öfkenin altında yalnızca cehalet yok elbette. Bunların tümü planlı bir siyasetin parçası gibi görünüyor. Bunu seçimden önce basına sızan parti içi konuşmalarda da görmüştük. Eğitimli insan bu hükümetin en büyük düşmanı artık. Önüne konanı sorgusuz sualsiz kabul etmiyor, demokratik hak ve özgürlüklere sahip çıkıyor, en fenası düşündüğünü ifade etmekten geri durmuyor. Korktukça sinmiyor, sindikçe iktidara sığınmıyor. Başka olasılıkların varlığının farkında. O olasılıklar şu anda çok uzakta görünse bile, onlara sahip çıkması gerektiğini biliyor.

Yani biz eğitimli insanlar çok tehlikeliyiz. Hayır, o zatı muhteremin iddia ettiği gibi, “zihnimiz bulanık olduğu için” değil. Aksine ne istediğimizi gayet iyi bildiğimiz ve onun arkasında durmak konusunda kararlılık gösterdiğimiz için.
Türkiye’nin en önemli eğitim kurumlarından biri olan ve benim de mensubu olmaktan gurur duyduğum Boğaziçi Üniversitesi’nin hocaları, çalışanları ve öğrencileri ile hep birlikte meslektaşımız Esra Mungan’ın arkasında durması bu kararlılığın bir işaretidir. Boğaziçili öğretim üyelerinin yaptığı açıklama, düşüncelerini açıkladıkları için tutuklanan bütün akademisyenlerin derhal serbest bırakılması talebini dile getirirken, üniversitenin hangi ilkelerin üzerine inşa edildiğini hatırlatıyor ve bu ilkelerden asla vazgeçilemeyeceğini vurguluyor.

“Öğrencisi, öğretim üyesi ve mezunuyla, üniversitemiz bugüne kadar demokrasiye zarar veren her adımın karşısında durmuştur. Düşünce ve ifade özgürlüğü, bu duruşun ana gövdesini oluşturur. Düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı yerde üniversite olmaz, ders verilemez, araştırma yapılamaz ve bilimsel gelişme durur. Şiddet ve terör iklimi en hızlı ve etkili şekilde serbest tartışma ortamında yok edilebilir.”

Üniversite demokratiktir, her zaman yaşamdan yanadır ve özgür düşünceyi temel alır. Mesele bu kadar nettir. Bizim zihinlerimiz de öyle. Talebimiz belli, çağrımız açıktır: Özgür düşüncenin olmadığı yerde üniversiteden söz edilemez. Akademinin bu noktada eğilmesi kendi varoluş sebebini inkar etmesi anlamına gelir. Bunu yaptığı zaman bütün bir ülkenin gelecek hayaline de ihanet etmiş olur.

Onun için akademi biat etmez. Etmemelidir. Çünkü “Üniversite Memlekettir.”