Aslı Vatansever'in Beyanı

Yazar / Referans: 
Tansu Pişkin, Bianet
Tarih: 
17.09.2019

"Son derece açıktır ki, bu davanın esas amacı, hâlâ aklı selimle hareket etmekten korkmayan bir avuç insanı gerçeğe dayanmadığını iddia makamının dahi bildiği temelsiz suçlamalarla yıldırmaktır."

Doğuş Üniversitesi Sosyoloji Bölümündeki işinden çıkarılan Yrd. Doç. Dr. Aslı Vatansever'in Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 29. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.

(Aslı Vatansever'in beyanını sunacağı duruşması bugün görülecekti. Mahkeme, dün -16 Eylül- kendi bünyesindeki akademisyen dosyalarının tamamı hakkında beraat kararı verdi.)

Sayın Mahkeme Başkanı ve üyeleri,

Ocak 2016 tarihinde imzaladığım “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı metne dayanarak, yüzlerce imzacı meslektaşımın olduğu gibi, benim de hakkımda terör propagandası yapmak gerekçesiyle dava açılmıştır.

Gerek ben, gerekse de suçlamada bulunan makamlar esasen bu iddianın hiçbir temeli olmadığının farkındadırlar. Daha önce aynı gerekçelerle yargılanan meslektaşlarım emek ve zaman harcayıp sorumluluğun, adaletin, vicdanın, doğrunun ne olduğuna dair kıymetli beyanlarda bulundular. Ben uzun açıklamalarda bulunmayı gerekli görmüyorum.

İmza metninin gündeme geldiği tarihten bu yana geçen üç yılı aşkın süre zarfında gerek yargı, gerekse yüksek öğrenim alanında tanık olduğumuz içler acısı manzara, karşımızda vicdani ve entelektüel sorumluluğa dair söylenecek sözlerin yerine ulaşacağı bir adres olmadığını açıkça ortaya koymuştur.

Son derece açıktır ki, bu davanın esas amacı, hâlâ aklı selimle hareket etmekten korkmayan bir avuç insanı gerçeğe dayanmadığını iddia makamının dahi bildiği temelsiz suçlamalarla yıldırmaktır.

Bu iddianameyi hazırlayan ve hazırlatanlar, işledikleri bu büyük tarihsel suçun Türkiye toplumu açısından doğurabileceği endişe verici sonuçları da muhtemelen bilmekte, ancak umursamamaktadırlar. Sanık konumuna sokulmaya çalışılan bizler ise, uğradığımız kişisel haksızlıktan ziyade, Türkiye tarihinin bu utanç verici sürecinin tanığı olmaktan ötürü azap içindeyiz.

İddianamedeki suçlamaların temelsizliği Türkiye’de adaletin ve gerçeklikle ilişkinin geldiği durumu, iddianamedeki dilbilgisi ve anlam hataları ise eğitim sisteminin derbeder hâlini ortaya koymaktadır. İddianamenin ortaya döktüğü bu genel toplumsal ve siyasi aczden ötürü hicap duymakta ve Türkiye toplumunun geleceği adına sonsuz endişeye gark olmaktayım.

Böyle üzücü bir toplumsal kırılma anında tarihe düşülmeye değecek tek bir not varsa, o da gerçekte suclu olmadığımız gibi, esas bizim sizi itham ettiğimizdir.

Bununla birlikte, bugün iddia makamında bulunan herhangi bir kişi ya da grup gün gelip de Türkiye toplumuna karşı işledikleri tarihsel suçlardan dolayı sanık konumuna düşecek olursa, muhtemeldir ki onların da adil yargılanma hakkını savunacak olanlar ahlaki ve vicdani şirazesini kaybetmeye direnen bir avuç insan olarak yine bizler olacağız.

İddia makamı ile sanık konumuna itilen bizler arasındaki en temel fark budur ve bu fark, bizi işsizliğe de, hapse de mahkum etseniz kapatamayacağınız bir farktır. Bunu bilerek yaşıyor ve doğruyu-yanlışı sorgulamadan size emredilenleri yapıyor olmanız, anlayabilen ve düşünebilen zihinler için bize yöneltilen tüm suçlamalardan daha ağırdır.

(AV/TP)

Kaynak: http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/213152-asli-vatansever-in-beyani