Barış, Adalet ve Demokrasiye Giden Yol (Suça Ortak Olmayanların Hakikati - Dosya 2)

Yazar / Referans: 
Gülcan Dereli, Yeni Yaşam Gazetesi
Tarih: 
29.08.2019

Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararı ile bir kez daha gündeme gelen Barış Akademisyenleri’ne dair okurlarımız için bir yazı dizisi hazırladık. Yazı dizimizin ilk bölümünde, ne dediler de bu kadar yoğun baskıya maruz kaldılar ve yaşadıkları hukuksal süreci özetledik. Yazı dizimizin devamında ise Barış Akademisyenleri’nin kendi anlatımları, hikayeleri, kayıpları, zorlukları, dayanışmaları yer alacak. Kendi kalemleriyle hikayelerini yazacaklar. Son olarak Türkiye’nin toplumsal bilincine her alanda katkı sunan bu zihinlerin makalelerine yer veriyoruz. Uzmanlık alanları üzerinden ülkenin içinde bulunduğu durumu yorumladılar, analiz ettiler. Yani kendilerini ve ülkenin halini anlatıyor.

Barış Akademisyeni Tuna Altınel

Bu satırların yazarı 11 Mayıs 2019’dan 30 Temmuz 2019’a kadar Balıkesir L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu E10 numaralı “bağımsız” siyasi koğuşta kaldı. Aşağıdaki satırlar bu çok kısa mahpusluktan geriye kalan bazı tanıklıkları ve bunlardan çıkarılan birkaç sonucu aktarmak amacıyla yazıldı.

11 Mayıs 2019, akşamüstü

Yer Balıkesir L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Kepsut. E10 koğuşuna yeni bir tutuklu geldi. Eşyaları, üzerindeki bir tişört ve pantolon, ayağındaki içlerinde metal olduğu gerekçesiyle depoya kaldırılan ayakkabıları yerine verilen bir çift terlik ve iki gündür çıkarmadığı çoraplarından ibaret. İç çamaşırı ve cebindeki mendili de unutmamak gerek. Neyse ki mevsimlerden bahar, hava sıcak. Karşılayan kalpler havadan da sıcak: “Hocam, her mahpusun bir ilk günü olur. Sen otur, biz yatağı hallederiz. Bir çay iç.”

Avluya sandalyeler atıldı, mahpuslar yeni gelen hakkında ilk izlenimleri almak için sökün ettiler. İri yarı, güçlü kuvvetli, enerji yüklü bir genç gelenin Fransa’da bir üniversitede öğretim üyesi olduğunu duyunca hemen sordu. “Hocam, sen şimdi bize Fransızca öğretir misin?” Bir gün içinde Balıkesir Valiliği önündeki gözaltından Kepsut’ta mahpusluğa terfi etmenin verdiği ekşi sersemlik yerini samimi bir merakın bu dolaysız ifadeleri karşısında duyulan tatlı bir heyecana bıraktı: “Tabi.” Gencin koca sesi neşeyle titretti avlunun insana aykırı duvarlarını: “Ben istedim bir göz, Allah verdi iki göz!”

4 numaralı odadaki boş ranzanın alt katı “Hoca” için hazırlandı. Geceler hala serin, battaniye nevresime geçirildi. “Hoca”‘nın Nusaybin’li olduğunu ileriki günlerde öğreneceği, konuşurken bile türkü söyleyen bir genç özenle dikti nevresimin bir kenarını. “Boşver uğraşma, dikmene gerek yok” diyen yeni koğuş üyesine aynı özenle anlattı: “Battaniye nevresim içinde döner, rahatsız eder, uyutmaz.”

Oda arkadaşı Zeki, şarkıcı Rojbîn’in odanın uzun duvarlarından birine asılı fotoğrafını gösterip sordu: “Dinler misin?” Karşı duvarda “adliler” tarafından çizilmiş bir Türkiye haritasının içi kırmızıya boyanmış. Ortasında ay yıldız var ama beyaz değil, duvarın kirli pembesi. Sonraları sık sık duyacak: “Adliler devletçi olur.” E10’daysa devletin sevmediği insanlar kalıyor.

4 numaralı odada bir de muhabbet kuşu var. Zeki’nin özenle baktığı Dino herkesin ilgi odağı. Boncuklu topuyla oynamaktan bıkmıyor, kafesin kapısı açılınca oda içinde çok da uzaklara gidemeden uçuyor, omuzdan omuza konuyor. Koğuşta kuşlara ayrı bir özen gösteriliyor. Kafesteki muhabbet kuşundan, avludaki mazgal kapağının üzerindeki plastik peynir ambalajına konan ıslatılmış bulguruna “Ben buradayım” çığlıkları atıp konan kumrulara, yavruları avluya düşen saçak altı serçelerinden uğursuz olduğu söylenen baykuşa, kuşların mahpuslarla özel bir ilişkisi var.

12 Mayıs 2019

Fransızca dersleri başladı. “Hoca”‘nın iki öğrencisi var. Azimli ve ilgililer. Sorular bitmiyor, şimdiden okunacak Fransızca felsefe eserlerinin, çevrilecek kitapların hayalleri kuruluyor. E10 koğuşunun mahpusları birçoğu dil öğrenmek için yoğun uğraş veren ve yaşları 30’ları aşmayan insanlar. Devlet onları sevmemiş. Onlar da başka diyarların hayallerini kuruyor, sınırlarını zorluyorlar.

Birkaç gün içerisinde kervana İngilizce bilgisini ilerletmek isteyen bir hükümlü de katılacak. “Hoca” boş durmamalı. Ayrıca her İngilizce ders günü öğrenci hoca oluyor, “Hoca” öğrenci ve Kürtçe dersleri de başlıyor. Bu yoğun tempoyu bir düzene sokmak gerek. Görüş günü olan çarşamba resmi tatil ilan ediliyor. İngilizce öğrencileri ve mamosteyên Kurdî kervanına katılacak olan kıdemli bir hükümlünün yorumunu “Hoca” hiç unutmayacak: “Örgüt koğuşlarında bile açık görüş günü eğitim çalışması yapılmaz.” Duruma göre resmi tatile ikinci bir gün daha ekleniyor. Kalan 5 öğleden sonraysa dersler 14’te başlıyor ve 18.30-19’a kadar sürüyor. Dayanışma dil öğretiyor.

7-11 Haziran 2019

“Hoca”‘nın oda arkadaşı Zeki gergin. Duruşması yaklaşıyor. Yargıtay’ın bozma kararından sonra ilk duruşma. Cizre’de görülecek. Cizre nere, Kepsut nere? Zeki Silopi’li, ailesi ve avukatı da Silopi’de. “Hoca”‘ya haftada en az bir kere avukat gelirken Zeki duruşmadan duruşmaya avukatını SEGBİS’ten görüyor, haftalık 10 dakikalık telefon hakkında babasıyla konuşarak duruşmasını yürütmeye çalışıyor. Sözün özü, Zeki’nin savunma hakkına devlet el koymuş. Oysa iyi savunulması gerek, TCK 302’den mahkum olabilir. Yani ağırlaştırılmış müebbet. Eskinin idamı.
Ama Zeki yine de umutlu: “Hoca, bir tahliye olursam, önce ver elini İzmir.”

11-18 Haziran 2019

Sabah Zeki’ye 10’da hazır olması söyleniyor. SEGBİS için alınacak. Bekle, bekle, bekle. Belli ki başlama saati sarktı. Zeki derli toplu giyinmiş. Boyalı, siyah ayakkabılarını da unutmamış. Ama sanki hakimler onu içeride unutmuşlar, ne gelen var… giden zaten yok.

Sonunda koğuş kapısının mazgalı çangırdıyor, Zeki çağrılıyor. Duruşma kısa sürüyor. Hakim bir hafta sonraya yeni celse vermiş. Yargıtay’ın bozma kararından sonra yeni bir iddianame var, ama yine TCK 302’nin kapısını çalan tanık ifadelerine dayanıyor. Zeki avukatıyla görüşemiyor. Koğuşun kıdemli ve hukuk kültürü geniş sakinleri öneriler yapıyorlar. Aileye ulaşmak gerek. Günlerden salı, koğuşun telefon günü pazartesi, bir sonraki duruşma da salı. Çok geç. Akla “Hoca”‘nın cuma günkü avukat görüşmesi geliyor. Aileye daha çabuk ulaşmak için bir yol bulunuyor.
Aradan bir hafta geçiyor. Zeki, gergin bir bekleyişten sonra yeniden SEGBİS karşısında. Karar bir öncekinden daha olumlu. Bir sonraki duruşma eylül başında. Dayanışma çözüm üretiyor. Kısmi de olsa… Tabi asıl sorun bütün heybetiyle Zeki’ye meydan okumaya devam ediyor.

11 Haziran 2019

“Hoca” ilk kez bir tahliyeye tanık oluyor. Facebook paylaşımları yüzünden TMK 7/2’den 2 yıl 2 ay almış bir hükümlü, tahliye ha oldum ha olacağım, diye beklerken, birden koğuş kapısının mazgalı çangırdıyor, “K. Ö. tahliye, hazırlan!” emri geliyor. Sonrası çok hızlı, cezaevindeki her şey gibi çok hoyrat, çok insana aykırı. Ama bu seferlik katlanılıyor çünkü mazgaldan bir anlığına da olsa özgürlüğün rüzgarı giriyor.

Herkes toplanmaya yardım ediyor. Elbiseler kantinden ortaklaşa satın alınan çöp torbalarına konuyor, gardiyanların envanter listesindeki eksik gedik koğuş arkadaşlarının eskileriyle kapatılıyor, denkler çıkış kapısının yanına diziliyor. Herkes neşe içinde, sanki hep birlikte çıkılacak. Çıkınca seni görmeye geleceğim, diyenlere bıyık altından gülümseyen kıdemliler bile kendilerini bir an kaptırıyorlar. Ve bir anda kapı açılıyor ama çıkan yalnızca bir kişi. Kapı kapanıyor.

Temmuz başı

Fransızca dersleri hız kaybediyor. Öğrencilerden biri tutuklu, diğeri hükümlü. Tutuklu olanın duruşması var. Duruşmanın tarihi yaklaşıyor ama yeri hep aynı uzaklıkta: Batman. Öğrencinin ne avukatıyla görüşme şansı var, ne de avukattan bir beklentisi. “Hoca” onu geceleri derslerini özenle temize çektiği plastik yemek masasının başından çok iki katlı koğuşun giriş katındaki avlu pencerelerinin başında sigara içerken buluyor. Üç yıldır tutuklu, hiçbir olumlu beklentisi yok. Mahkum olacağından emin, artık olsam da hiç olmazsa ne olacağımı bilsem, diyor.
Sonunda duruşma oluyor. Her şey beklendiği gibi geçiyor. Eylül sonuna erteleme dışında hiçbir somut ilerleme çıkmıyor. Avukata kızgın, kendisini oradan oraya savuran bu ülkeye kızgın. SEGBİS’ten döndüğünde bir sigara tellendiriyor, avludaki kıran kırana futbol maçına karışıyor. Fransızca derslerindeki açığını kapatması bir iki gününü alıyor.

Temmuz ortası

Zeki’nin artık canına tak etti. Balıkesir İHD’ye avukat desteği istemek için mektup yazıyor. “Hoca” orada olduğu sürece hiçbir yanıt gelmeyecek.

İlerleyen günlerde “Hoca” kendisine destek ziyaretinde bulunan İzmir İHD avukatıyla SEGBİS kolaycılığının neden olduğu bu ağır hak ihlalini konuşuyor. Sanki herkes sorunu kanıksamış! Ateş düştüğü yeri yakıyor. Ateş küçülmüyor, büyüyor.

22 Temmuz 2019

Evrensel’de “Hoca”yla yapılan bir röportaj yayınlanıyor. Röportaj en az iki kere topluca ve yüksek sesle okunuyor, yazılanlar hakkında tartışma yapılıyor, gazetede adı çıkan Zeki’yle biraz makara geçiliyor. Yorumların satır aralarında en samimi beklentileri okumamak mümkün değil:

“Zeki, Hoca’yla aynı odada yatıyor. Zeki’yle C. eşit mi?”
“- Hoca! Hapishanelerden bir sürü anekdot yazılabilir. Nasıl börek yaptığımızı da anlat başka röportaj olursa. Otlu peynir yapımı da var.
– Onları da sen yaz artık. Bir şekilde yayınlatırız.
– Olmaz, benim kalemim güçlü değil.”
En yakıcı yorum dizi dizi müebbetleri dört yıldır Yargıtay’da bekleyen Siirt’li bir tutukludan geliyor: “Hoca! Söyle onlara bizlere sevk versinler. Ailemizin yüzünü unuttuk!”

30 Temmuz 2019 

“Hoca”nın yaşadığı ikinci tahliye kendisininki. E10’un güzel insanlarına “Sizlere karşı haksızlık ediyorum, ben çıkıyorum, sizler kalıyorsunuz” dediğinde en kıdemlilerden bir tanesi “Biz alışığız hocam” demekle yetiniyor.
“Hoca” da E10’un kapısından tek başına çıkıyor. Kapı şangırdayarak kilitleniyor. Dostları, yol göstericileri, azimli öğrencileriyle olan bağları paramparça oluyor.

Türkiye’de hükümlü ve tutukluların çeşit çeşit sorunları var. Bunların başında sivil toplum kuruluşları ve özgür basın tarafından da sık sık dile getirilen, ceza ve infaz sisteminin sağlık sorunları karşısındaki gelenekselleşmiş duyarsızlığı geliyor. Çeşitli nedenlerle bu yazıdaki tanıklıklar arasına sağlıkla ilgili olanlar girmedi. Tabi bu, Kepsut E10 koğuşunun bu sorundan bağımsız olduğu anlamına gelmiyor. Tam tersi! Ancak farklı, göreceli olarak az değinilen bazı sorunlara dokunulmak istendi.

Yukarıdaki satırların çok sınırlı tanıklığından da üç temel sorun süzülüyor.

1. Mahpusların davalarının görüldüğü illerden çok uzaklara sevki sonucu savunma hakkının fiilen yitirilmesi.
2. Mahpusların ailelerinden çok uzaklara sevki.
3. Dışarının içeri hakkında bir şey bilmemesi ve bunun getirdiği duyarsızlık.
Haliyle bu üç sorun uzun tutukluluklar yüzünden katmerleniyor.
Bu sorunların sorumlusu devlet ve onun yarattığı ceza infaz sistemi. Ama, bu saptamayı yapmakla yetinmek devletin suçuna ortak olmak. Yukarıdaki tanıklıklarda da vurgulandığı üzere özellikle savunma hakkının kısıtlanması karşısında azımsanmayacak bir kanıksamışlık hüküm sürüyor. Bunun kırılması gerekli. Bu konuda hiç olmazsa bir arpa boyu yolu gidebilmek iki insan grubuna özel bir sorumluluk düşüyor:
1. Avukatlar.
2. İçerinin havasını soluyan, “Hoca”mız gibi destek alma, daha geniş kesimlere ulaşma şansına sahip insanlar.
Unutmamak gerek, barışa, adalete, demokrasiye giden yol cezaevlerinden geçiyor.

Tuna Altınel kimdir?

Barış Akademisyeni Lyon 1 Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Tuna Altınel,12 Şubat 1966’da İstanbul’da doğdu. Doç. Dr. Altınel, 1996’dan beri Fransa başta olmak üzere yurt dışındaki üniversitelerde birçok başarıya imza atmış önemli bir akademisyen. Alexandre Borovik ve Gregory Cherlin ile birlikte, Cherlin-Zilber düşüncesinin önemli bir örneğini kanıtladı. Alanında yayınlanmış 26 makalesi olan Altınel, Grup teorisi ve matematiksel mantık konusunda uzman. Boğaziçi Üniversitesi’nde matematik ve bilgisayar bilimlerinden mezun oldu. Daha sonra, doktora derecesini Rutgers Üniversitesi’nden ( New Jersey, ABD ) Gregory Cherlin başkanlığından aldı. Öğrencilerinden Jaligot, 2000’de Uluslararası Sacks Matematiksel Mantık En İyi Doktora Tezi Ödülü’nü aldı. Devamında ise Jaligot’un bir öğrencisi aynı ödüle layık görüldü. Yani uluslararası düzeyde tanınırlığı olan çok sayıda araştırmacı Altınel’in doğrudan ya da dolaylı etkisi altında yetişti.

Altınel, Şubat 2019’da Fransa’da Cizre bodrumlarına ilişkin düzenlenen bir konferansta simültane yaptığı çeviriden ötürü Balıkesir Kepsut L Tipi Cezaevi’ne konuldu. 30 Temmuz’da Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “örgüt üyeliği” suçlamasıyla hakim karşısına çıkan Doç. Dr. Altınel’in mahkemesini çok sayıda Barış Akademisyeni takip etti. 81 gün tutuklu kalan Altınel, bu duruşmada tahliye oldu.

Prof. Cherlin Altınel’i anlattı

Rutgers Üniversitesi’nden Ordinaryüs Profesör Gregory Cherlin, doktora hocası olduğu Doç. Dr. Tuna Altınel’i şu sözlerle anlatıyor: 1. sınıf bir matematikçi. Matematiksel mantık ve soyut cebir alanlarında uluslararası düzeyde tanınan, ender rastlanan nitelikleri olan bir araştırmacı, aynı zamanda öğretimin her düzeyinde olağanüstü adanmış bir öğretmen, eğitimci. 1994’te Rutgers Üniversitesi’nde benim danışmanlığımda yaptığı olağanüstü doktora tezini savundu ve o tarihten bu yana da Lyon 1 Üniversitesi’nde çalışıyor. Aynı üniversitede 2001’de doktora tezi yönetme ve profesörlük kadrosuna başvurma yeterliliğini elde etti. Çok başarılı doktora tezleri yönetti.

Yarın: Bediz Yılmaz ve Emrah Günok

Kaynak: http://www.yeniyasamgazetesi1.com/baris-adalet-ve-demokrasiye-giden-yol-...