Çiftçi, Marangoz, Meyhaneci: Akademiden Sonra Hayat

Yazar / Referans: 
İshak Eren, taz.gazete
Tarih: 
18.07.2019

Türkiye üniversitelerinde işlerini kaybedenlerin bir kısmı kariyerlerini yurt dışında devam ettirmeye çalışırken, büyük çoğunluğu yeni mesleklere yöneldi.

Türkiye'de 2016'da ilan edilen OHAL'in ardından üniversite çalışanları için geniş çaplı bir tasfiye süreci başladı. Devletin Kürt illerinde uyguladığı şiddete karşı „Bu Suça Ortak Olmayacağız“ metnini imzalayan Barış Akademisyenleri'nden 516 kişi KHK'larla işlerinden atıldı ve pasaportları iptal edildi. Bununla birlikte binden fazla kamu personeli de üniversitelerdeki görevlerinden çeşitli sebeplerle tasfiye edildi. İstifa etmek zorunda bırakılan ya da kendilerini yurt dışında bir sürgün hayatının içinde bulanlar da oldu. Akademiden ayrılmalarının ardından yeni mesleklere yönelmiş ya da akademik faaliyetlerini farklı koşullar altında sürdürmeye çalışan insanlarla konuştuk.

Arzu Acar, İstanbul Teknik Üniversitesi'nde 20 Yıl kamu personeli olarak çalıştı ve sendikada aktif olarak görev aldı. 2017 Aralık'ta KHK ile ihraç edildi.

"İşten atıldıktan sonra pazarcılık ve antikacıda işçilik yaptım. Şimdi ise meyhane işletmeciliği yapıyorum ve bu esnaf kimliği ile günlük yaşamı kazanma uğraşını sürdürüyorum. Bu yeni kimliğin hayattaki duruşumun bir yansıması olması için çaba harcıyorum. Muhafazakar politikaların ve ekonomik krizin bir sonucu olarak alkol fiyatlarına yapılan zamlara karşı müşterilerin kendi içeceklerini dışarıdan getirmelerine imkan veren dayanışma yöntemleri uyguluyorum. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve kadınların sosyal yaşamdaki kısıtlamalarına karşı kadın istihdamını ve kadınların rahatlıkla gelebildiği bir mekan olmayı önemsiyorum. Baskı ve ihlallerle birlikte, buna karşı verdiğimiz sendikal ve hukukî mücadelemiz de devam ediyor. Günlük yaşamda bizi yenilgiye uğratamadılar, tam aksine hayat denen cangıl bizim için her zamankinden daha heyecan verici ve sürprizlerle dolu bir yere dönüştü."

Bediz Yılmaz, Marmara ve Mersin Üniversitelerinde toplam 15 yıl çalıştı. 2017 yılında Almanya'da araştırma yaparken KHK ile ihraç edildi.

"İmza sonrasında iki yıl Almanya'da kaldım. O süreçte yıllardır çalıştığım zorunlu göç konusunun birden öznesi haline gelmek ve zorlukları yaşamak garip bir şekilde çalıştığım konuya içerden bakmamı sağladı. İstesem Almanya'daki çeşitli akademik olanakları değerlendirebilirdim ancak ailemin Türkiye'de bulunması ve pasaport iptali nedeniyle Türkiye'ye gidip gelememek benim için önemli bir meseleydi. O nedenle Mersin'e döndüm. Döndüğümde Almanya'da tam olarak anlamadığım bir bölünmüşlüğü idrak ettim: Bir yandan para kazanmak, diğer yandan yapmak istediğim işleri yapabilmek. Sabah evde çeviri yapıp öğlen bahçede çalışıp sonra kültürhaneye geçip Fransızca dersi verip sonra da oradaki bir etkinliğe moderatör olduğum günler geçirdim…

Şimdi Mersin'de, Toros dağlarının yamaçlarında çiftçilik yapıyorum. İki arkadaşımla ortaklaşa kiraladığımız beş dönüm zeytinlik var. İki dönüm bostanlıkta da mevsimine göre sebze ekiyoruz. Herkesin zaman zaman aklından geçmiş bir işe giriştiğimi hissediyorum. Ancak kafamda monokültür üzerine kurulu bir tarımcılık olmadığını; permakültür, ekolojik tarım gibi dertlerim olduğunu anlatmak bazen zor oluyor. Bir yandan da herkes çeşit çeşit tohum gönderiyor, olağanüstü bir tarikate girmiş gibi hissediyorum. Henüz bundan maddi gelir elde edecek aşamaya gelemedim ama hiçbir şikayetim yok. Hatta günün birinde akademiye dönmek zorunda kalmaktan korkuyorum. Akademik dilin aldatıcı bir dil olduğunu düşünüyorum ve artık kendimi bu dilin gerçek olduğuna ikna etme motivasyonum yok. Hala ilgili olduğum, üzerine çalışma yapmak istediğim ‚tarımda pestisid kullanımı‘ gibi konular var. Ancak bunları akademik bir formata asla sokmayacağım. Daha özgürleştirici bir araştırma evreni kurabilmek benim için artık öncelikli bir mesele."

Cavidan Soykan, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde 12 yıl çalıştı. 2017 yılında KHK ile ihraç edildi.

"İhraç edildikten sonraki iki buçuk yıldır babamla İzmir’de yaşıyorum. On sekiz yaşımdan beri çalışarak kazandığım bir ekonomik özgürlüğüm vardı. Etrafımdaki hiç kimse -özellikle de ihraç erkek akademisyenler- bunun bir kadın için nasıl bir özgürlük kaybı olduğunu sorgulamadı; bana ne yaşadığımı da sormadılar. Erkeklerle iş bulma konusunda daha çok dayanışma gösterildi. Kadınların ise aile evine dönmesi ve işsiz olması daha olağan kabul edildi. Son bir buçuk yıldır akademisyen arkadaşların kurduğu Göç Araştırmaları Derneği (GAR) çatısı altında akademik çalışmalarımı üniversite dışında sürdürmeye çabalıyorum. Üniversitede çalışırken bana iş teklif eden uluslararası örgütler, OHAL boyunca ya korkudan ya da pasaportumuz olmadığı için yüzümüze bakmadı. Evden çalışıyor olsam da, aileden ve komşulardan „işsiz ev kızı“ muamelesi görmeye başladım.

İhraç öncesi hayatımı kısmen etkileyen kronik sağlık sorunum bu süreçte daha da ciddi bir hal aldı. 'KHK'lı’ olmanın manevi yükü üzerine bir de evden çıkamamanın ve sağlık sorununa çözüm bulamamanın yükü eklendi. İhraç çok yalnızlaştıran bir süreç. Üzerine bir de hastalık eklenince iki kat yalnız kalıyorsunuz. Daha kıdemli hocaların hikayeleri toplumda daha görünür olurken, biz hem kendimizi insanlara anlatmakta zorlandık, hem de hayatımızı neredeyse sıfırdan planladık. Hala ne iş yapacağımı, nasıl devam edeceğimi tam olarak bilemiyorum."

Suzan Yazıcı, Antalya Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü'nde 7 yıl çalıştı. 2016 yılında KHK ile ihraç edildi.

"İhraç sonrası ilk şoku atlatmak için evimin duvarını ufak ufak taşları tek tek yapıştırarak taş kapladım, bu beni çok rahatlattı. Ardından bir ahşap ustasının yanında çalışmaya başladım ve marangozluk serüvenine atılmış oldum. Oğlumun önerisiyle yeniden Üniversite sınavına girdim ve Mobilya ve Dekorasyon bölümüne kayıt oldum. Şimdi oğlumla yaşıt insanlarla sınıf arkadaşıyım, meslektaşım olan hocalara farklı bir yerden bakabiliyorum. Hayallerimi de artık bu iş üzerine kuruyorum. Kapadokya'daki eski taş evimize iki küçük odalı bir pansiyon ekledik. Ben de ev için gerekli olabilecek kimi mobilyaları kendim yapıp buraya getirdim.

Antalya'dan ihraç edilen Barış akademisyenleri olarak AnDA isminde bir alternatif akademi kapsamda aylık eğitim toplantıları ve sunumlar yapıyoruz. Artık akademiden yavaş yavaş uzaklaşıp el işleri, üretim sürecine yönelmek istiyorum. Akademiye dönmeye sadece haklarımın iadesi anlamında olumlu bakıyorum. Yaşım 50. Dönsem de uzun süre çalışmak istemiyorum. "

Erbatur Çavuşoğlu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nde 20 yıl çalıştı. 2018'de görevinden ayrıldı.

"2016 yılında Almanya'ya geldiğimde akademik pozisyonlara ve fonlara başvurmadım. Bunun yerine çocukluk hayalim sayabileceğim bir işe giriştim ve bir plakçı dükkanı açtım. Elbette ki akademide çalışmanın sunduğu çeşitli tatminler vardı, ancak bu 20 yılın 20'ye yakın soruşturmayla ve itiş kakışla geçtiğini düşününce akademik kurumlarla çok da barışık bir ilişkim olduğunu iddia edemem. Akademinin içindeyken de zaten müzisyenlik yapıyordum. Dolayısıyla hayatım akademiden ibaret değildi. Düzenli maaş aldığım bir işten esnaflığa geçmek hayatımda pek çok şeyi değiştirdi. Daha önceden hayatımda olmayan ekonomik ve bürokratik konularla uğraşmaya başladım.

Türkiye'deyken parçası olduğum çalışmalar ve mücadeleler buradaki hayatımın biraz uzağında duruyor. Dil engeli, tarihsel bağlam engeli, göçmen kimliği vs. hayatını Türkiye'nin toplumsal yapısı ile ilgili çalışmalar üzerine kuran biri için yurt dışında önemli engeller. Ancak ileriye baktığımda, siyasi tablo değişirse dahi akademiye ve Türkiye'ye döneceğimi zannetmiyorum. Bir darbe sonrası döneme denk gelen çocukluğumda ve okul hayatımda maruz kaldığım ideolojik işkenceye kendi çocuğumun maruz kalmasını istemiyorum. Çocuğumun beyninin ne Tayyip Erdoğan ile, ne Atatürk ile ne de Merkel ile yıkanmasına izin vermeyeceğim."

Ertuğrul Uzun, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde 17 yıl çalıştı. 2016 yılında KHK ile ihraç edildi.

"İhraç edildikten sonra önceden dışarıdan yardım alarak yoluna koyduğumuz temizlik ve yemek yapmak gibi işleri hem maddi sebeplerden hem de tüm günümü evde geçirmeye başladığım için ben üstlendim. Dört kişilik bir ailede evin temizliği, her gün iki-üç kap yemek hazırlanması gibi işlerin aslında ne kadar vakit ve emek gerektirdiğini gördüm. Ev içi işlerin nasıl görünmez ve karşılıksız bir iş olduğunu önceden biraz ezbere biçimde söylüyorduk ama bu süreçte bu gerçeği hayatımda idrak etmiş oldum. Bunların hem hayata hem de toplumsal işbölümüne ilişkin bakışımı derinleştirdiğini söyleyebilirim.

Günün birinde siyasi ve hukuki koşullar değişirse akademiye dönmeyi ilkesel olarak düşünüyorum. Ancak dönmeyi düşündüğüm yer akademinin koridorları ya da ofisler değil. Benim için aslolan öğrenci ile kurulan ilişki ve kısıtlı olanaklar içinde o öğrenciye mümkün olduğu kadar çok şey aktarabilmekti. Akademiden uzaklaştırıldıktan sonra Eskişehir'deki arkadaşlarımla beraber eski öğrencilere ve gönüllülere yönelik okuma grupları oluşturmaya başladık. Bu buluşmalarda gerek okunacak materyalin seçiminde, gerekse yaptığım yorumlarda kendime akademideki günlere kıyasla çok daha az otosansür uyguladığımı fark ettim. Bunu devam ettirmek istiyorum."

Kaynak: https://gazete.taz.de/tr/article/?article=!5612437

Quelle: https://taz.de/Nach-der-Saeuberungswelle-in-der-Tuerkei/!5612538/