Alper Akyüz'ün Esas Hakkında Mütalaaya İlişkin Beyanı

Yazar / Referans: 
Tansu Pişkin, Bianet
Tarih: 
08.02.2019

"16 Ocak'ta verdiğiniz ilk karar eğer beraat yönünde olsaydı sadece işledikleri bir suç olmayan sanıklar hakkında değil, ülkenin Anayasa’daki deyimiyle “insan haklarına saygılı” bir hukuk düzenine kavuşması açısından da hayırlı ve meslek onuruna sahip çıkan bir karar olabilirdi."

Bilgi Üniversitesi Sanat ve Kültür Yönetimi Bölümünden Yrd. Doç. Dr. Alper Akyüz'ün Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 25. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davada esas hakkındaki mütalaaya ilişkin beyanını yayınlıyoruz.

Alper Akyüz vareste talebi daha önceki celselerde kabul edildiği için dün (7 Şubat) görülen duruşmasına katılmadı. Aşağıdaki beyanı ise mahkemeye yazılı olarak sundu. Mahkeme Akyüz'ün 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdi.

İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi Heyetine,

10.01.2019 tarihli duruşmada yaptığım ek savunmanın ardından duruşma savcısının önceden hazırlayarak geldiği, yani olası ek savunmamı dinlemeye dahi tenezzül etmeden yanında bulundurduğu esas hakkında mütalaaya karşı savunmamı yazılı olarak sunuyorum.

Aslen bugüne kadar işleyen süreç hakkındaki gözlemlerim bu savunmanın da mahkemeniz nezdinde bir kıymetinin olmadığını bana gösteriyor. Bunun iki nedeni var:

1) Savcının sunduğu mütalaa iddianamenin kısa bir özetinden ibaret. İddianamenin:

 a) mantık ve kurmaya çalıştığı neden-sonuç ilişkileri açısından ne kadar sorunlu bir metin olduğunu,

 b) suçlama konusu bildiri metnini imzalamış olmam dışında benimle doğrudan ilişkili hiç bir delili ve tespiti içermeyen bir kanaat ve izlenim metni niteliği taşıdığını,

 c) bildiri metnini bütünlüğü içinde değerlendirmeden içindeki ifadelerden sadece ağır eleştiri niteliğinde, ve dolayısıyla yine de ifade özgürlüğü kapsamında olup suç oluşturmayan ifadelere değindiğini,

 d) metnin içinde olmayan (ve dolayısıyla somut ve maddi olarak sorumlu tutulamayacağım) ifadeleri (mütalaada belirtildiği şekliyle “[PKK/KCK] eylemlerini örgütün adını anmadan kamuoyunun dikkatinden kaçırmak ve olayların tek sorumlusunun devletin güvenlik güçleri olduğu...” ya da “...yalnızca devlete çağrıda bulunulup terör örgütüne herhangi bir şekilde çağrıda bulunulmaması...”) yine mantıken sorunlu bir şekilde içerdiğini,

 e) bunun da ötesinde metnin daha önce görmediğim İngilizce çevirisinden çarpıtılarak çevrilen ve başka bazı olguların yine çarpıtılarak sunulduğu ifadelerin suçlamaya temel olmak üzere sunulduğunu gerek ben, gerekse de başta ilk savunmama ek olarak sunduğum Haldun Gülalp olmak üzere aynı nedenle farklı mahkemelerde yargılanan çok sayıda sanık ortaya koymuştu.

Mütalaada da aynı sorunlar sanki bu savunmalar hiç yapılmamış gibi sürdürülüyor. Yine bildiriyi imzalamış olduğumu kabul etmem dışında ilk savunmama ve ek savunmama hiç bir atıfta bulunulmuyor, sadece sunulan “büyük resim” üzerinden propaganda suçunu işlemiş olduğumun sabit olduğunu öne sürüyor ve ilgili kanun maddeleri gereği cezalandırılmam talep ediliyor.

Yine 16 Ocak 2019 günü mahkemenizde aynı eylem nedeniyle yargılanan M.A.'nın davası sonuçlandırıldı. Benimle bütünüyle farklı bir savunma yapmış olmasına karşın savcının esas hakkındaki mütalaası bire bir aynıydı. İlk savunmamda değindiğim Avrupa Konseyi Savcılar İçin Etik Ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa İlkelerine yeniden referans vermekle yetinerek geçiyorum.

2) "Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlıklı bildiriyi imzalayanların yargılanması sürecinde öncelikle en baştan soruşturma süreci ve dava açılması bile zulken dosyalar ayrılarak ve teker teker farklı mahkemelere dağıtılarak, sonrasında ise farklı mahkemelerde farklı usuller uygulanarak adil yargılanma ilkesi çoktan ağır bir şekilde ihlal edilmişti. Bu süreçte:

 a) bazı mahkemeler kendi bünyesindeki dosyaları ‘usul ekonomisi gereği’ ya da ‘dosyalar arasında fiil bakımından birlik olduğu’ için birleştirirken diğerleri yine ‘usul ekonomisi gereği’ ya da ‘dosyalar arasında birlik olmadığı’ için avukatların bu taleplerini reddetti,

 b) bazı mahkemeler TCK 301’den yargılama olasılığıyla Adalet Bakanlığından izin istenmesine ve bu izin gelene kadar yargılamanın durmasına karar verirken başkaları sürdürerek (mahkemeniz dışında tamamı) TMK 7/2’den hüküm verdi,

 c) çoğu mahkeme sonuçlandırdığı davalarda 1 yıl 3 ay hapis cezası ve talep üzerine Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) kararı verirken bir mahkeme ise iki akademisyen hakkında yine TMK 7/2’den hüküm vermesine karşın karar duruşmasının hemen öncesinde ve üstelik sanıklara ek savunma hakkı vermeden eklediği yeni ‘delillerle’ cezaları artırarak HAGB’nin de uygulanmasının önüne geçti. Son olarak bir mahkeme ise aynı maddeden anlaşılmaz gerekçelerle bir akademisyene 3 yıl hapis cezası verdi.

 d) bir mahkeme HAGB istemeyen sanıklara ceza ertelemesi de vermezken başka bir mahkeme HAGB istemeyen başka bir sanığın cezasını erteledi.

16 Ocak 2019 günü mahkemenizde davası görülen M.A.'ya ise ilk defa “örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçlamasından oy çokluğuyla hüküm verildi. Kendisi hakkında duruşmanın hiç bir aşamasında savcının böyle bir mütalaası olmamıştı, ancak buna rağmen mahkeme heyeti tarafından bu olasılığa karşın ek savunma istenmişti.

Savunmalarımız her ikimizin de beraat istememiz dışında bütünüyle farklı olmasına karşın mahkemeniz tarafından izlenen süreç aynı oldu. Kendisinin avukatlarının savunmalarında belirttiği ve benim de avukatlarımın bugün ayrıntısıyla ortaya koyacağı gibi bu eylem için bu suçlamanın da yöneltilemeyeceği sadece AİHM içtihadı açısından değil, Yargıtay kararlarıyla da sabittir.

16 Ocak 2019 tarihli kararıyla mahkemeniz sonuçlanan davalar arasında ilk defa farklı bir suçlamadan ceza vererek usul temelli bir tutarsızlığa imza atmanın da ötesine geçerek ceza maddesi olarak da diğerleriyle çelişen bir karar vermiş oldu.

Bu çelişki eğer beraat yönünde olsaydı sadece işledikleri bir suç olmayan sanıklar hakkında değil, ülkenin Anayasa’daki deyimiyle “insan haklarına saygılı” bir hukuk düzenine kavuşması açısından da hayırlı ve meslek onuruna sahip çıkan bir karar olabilirdi.

Bildiriye adımızı verme eyleminin suç oluşturmadığını gerek savcıların, gerekse de heyetinizin çok iyi bildiğini düşünüyorum.

Buna rağmen cezaya hükmedecekseniz insan haklarını ve hukuku gerekirse görev başında olan hukuk erbabına rağmen savunmayı ve talep etmeyi yurttaşlık görevi olarak benimsediğimi, ve ifade özgürlüğünü kullanmanın suç olmadığını hukuki yollarla ispat edebileceğim son aşamaya kadar gideceğimi bilmenizi isterim.

(AA/TP)

Kaynak: https://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/205298-alper-akyuz-un-esas-hak...