Barış Görüşmeleri ve Kadınlar

Yazar / Referans: 
Nazan Üstündağ
Tarih: 
07.03.2013

Barışma, görüşme ve anlaşma süreçleri sadece sonuç itibarı ile değil, biçim olarak da toplumsal değişiklikler yaratır. Örneğin görüşmelerin arabulucu, gözlemci ya da tanık içerip içermemesi ya da şeffaflık, taraflar arası eşitlik gibi konular, hem egemen hem de mücadele eden özneleri dönüştürme, birbirleri ile ilişkilerini yenden inşa etme potansiyeli taşır. Sürece toplumsal katılımın nasıl olacağı da bundan sonraki düzeni belirleyicidir ve barışın kalıcılığını etkiler. Türkiye gündemindeki barış görüşmelerini değerlendirmenin en etkin yollarından biri bunları dünyada gerçekleşen başka görüşmelerin bağlamına oturtmak. Bu bağlam bize yeni bir bakış açısı kazandırarak, kalıcı, eşitlikçi ve adil bir barışın sağlanması için izlenebilecek yollar konusunda fikir verebilir. Bu yazıda amacım dünyada gerçekleşmiş görüşme süreçlerini kadınların katılımı açısından tartışmak.

Dünyada 1990 ile 2012 arasında gerçekleşen 102 barış sürecinde 585 anlaşma imzalanmış. Öte yandan bu 102 sürece katılanların sadece %8’i kadın. İmzacıların %3ü, arabulucuların -ki bu arabulucular genellikle sözde kadın erkek eşitliğinde büyük mesafe kat etmiş batı ülkelerinden geliyorlar- % 3.2’si, görüşmelere tanık olarak katılanların ise sadece %5.5’i kadın.

Kadınların bu dışlanmaya karşı yürüttükleri mücadele sonucunda 2000 yılında, BM Güvenlik Konseyi 1325 no’lu kararı alıyor. Buna göre kadınlar barış görüşmeleri de dahil barışın tesisine yönelik tüm süreçlerde yer almalılar ve tüm barış anlaşmaları kadınların ve kız çocuklarının güvenliğini sağlayacak maddeler barındırmalı. Aynı yıl Avrupa parlamentosu da benzer bir karar alıyor ve üye ülkelere gözlemci ve arabulucu heyetlerinde cinsiyet eşitliğini gözetmelerini tavsiye ediyor.

Ancak kadınların barış süreçlerinde temsilinde beklenen artma gerçekleşmiyor. Tam tersine. 2000’den önce gerçekleşen süreçlerde kadınların katılımının bile daha fazla olduğu söylenebilir. Örneğin 2000’den önce gerçekleşen El Salvador barış görüşmelerinde kadınlar “masaların” tümünde temsil ediliyor, Kuzey İrlanda’da kadınların %10’luk bir temsili var. Güney Afrika’da ise hem barış görüşmelerini yürütenlerin hem de Hakikat Komisyonlarında tanıklık yapan ve tanıklıkları değerlendirenlerin %50’si kadın. Bu üç örnekte de masaya oturanların sol eğilimli özgürlük mücadeleleri olduğunu da belirtmek gerek. Oysa 2000’lerle birlikte etnik çatışmalarda artış var ve bu tür çatışmalar, kadınları failleştirmekten çok kurbanlaştırıyor.

Kadınların müzakerelere katılımını iki ayrı başlıkta ele almak gerek. Bunlardan birincisi kadınların barış süreçlerine “cismen” katılımı -ki yukarıda bundan bahsettim. İkincisi ise mutabakatların cinsiyet eşitliğine ne kadar duyarlı olduğu. Bu iki başlık birbiri ile tam örtüşmüyor. Çünkü kadınların katılımı kadın erkek eşitliğini gözeten düzenlemelerin anlaşmalara girmesini garantilemiyor. Ayrıca kadınların katılımı konusu da farklı yöntemlerle gerçekleşebiliyor. Kadınların temsili, savaşmış tarafları temsil eden delegasyonların içindeki kadın sayısını arttırarak sağlanabilir. Ya da kadınlar, savaşta en fazla zarara uğrayan toplumsal kesim oldukları ve barış için en büyük mücadeleyi verenler arasında yer aldıkları için, üçüncü bir taraf olarak görüşmelere doğrudan kendilerini temsil ederek ve ayrı bir kadınlar delegasyonu olarak katılıyor.

İmzalanan anlaşmaların içeriğine gelince; imzalanan anlaşmaların sadece %18’i savaş zamanı kadınlara yönelik işlenmiş suçları, %16’sı ise cinsiyet eşitliğini söz konusu ediyor.

Kadınlar niye dışlanıyor?

Peki her yerde barış mücadelesinde önemli rol almış kadınlar nasıl oluyor da sürecin kendisinden dışlanıyor? Bunun birinci sebebi, kadınların savaşın muhatabı olarak görülmemesi. Kadınlar savaşa ya katılmamışlar, ya da katılsalar dahi erkekler tarafından temsil edildikleri var sayılıyor. Benzer bir şekilde taraflar, kadınları ve kadın merkezli konuları, savaşanların cinsiyet özgürlüğü için silaha davranmadıklarını hatırlatarak masanın dışında tutuyorlar. Cinsiyet eşitliği savaşın sebebi olmadığına göre neden müzakerelerin gözetmek zorunda olduğu bir mesele olsun? Oysa örneğin Türkiye’de 2012 yılında Polis Akademisi bünyesinde bulunan Uluslararası Terörizm ve Sınıraşan Suçlar Araştırma Merkezi (UTSAM) tarafından yapılan araştırmaya göre dahi kadınların gerillaya gitmelerinin önemli sebeplerinden biri cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı adaletsizlikler. Yani devlet eliyle üretilmiş veriler dahi Kürt sorunu ile cinsiyet eşitsizliğinin, Kürt özgürlük mücadelesi ile kadın mücadelesinin iç içeliğini gösteriyor. Yani savaş da, barış da, kadınları yakından ilgilendiriyor.

Kadınların katlımının kıstlı olmasının üçüncü sebebi, devlet ve muhalif grupların lider kadrolarında yer almamaları. Barış görüşmelerine katılanların yöneticiler olduğunu düşünürsek; tam da bu sebeple kadınların sürece katılma ihtimalleri, özel olarak gözetilmedikleri takdirde son derece düşük.

Son olarak barış görüşmeleri sadece kadınları değil, bir çok toplumsal ezileni bileşenine katmıyor. Çünkü barış süreçlerinin tamamında aynı Türkiye’de olduğu gibi sürecin hiç bir engele takılmaması, hassasiyetlere zarar vermemesi ve çabucak bir sona kavuşması isteniyor. Oysa hassasiyetler ne sınıflar, ne cinsiyetler ne de etnik gruplar arasında eşit dağılmıyor. Engel olarak görülen, geciktirici olarak değerlendirilen hep toplumsal hiyerarşilerin alt kısmında yer alanların kaygıları, talepleri ve hayalleri oluyor.

Araştırmalar kadınların ve sivil toplumun diğer bileşenlerinin barış süreçlerine katılmaması halinde doğacak sonuçları da belirtiyor. Buna göre katılımcılığın sağlanmadığı ve egemenliğin paylaşımının cinsiyetler ve sınıflar arasında eşit olarak dağıtılmadığı barış süreçleri başarıya ulaşsa dahi, toplumda anlamsızlık, ihanete uğramışlık, beklentilerin boşa çıkması ve baskılanma hissi yaratıyor. Cinsiyet eşitliğinin yasal zeminin sağlanmadığı ve savaş ile cinsiyet eşitsizliklerinin ideolojik olarak ilişkilendirilmediği barış mutabakatları sonucunda “etnik” düşmanına dokunması yasaklanmış özneler toplum tarafından en az cezalandırılan suça; kadına yönelik şiddete yöneliyor. Ayrıca kadınların dışlandığı barış süreçleri savaşın yarattığı toplumsal kayıpları en az tanıyan, telafi ve tazmin mekanizmalarını en az çalıştıran şekillerde sonuçlanıyor.

Kadınların barışın tesisi yönünde atılacak adımların kararlaştırıldığı süreçlere katılması cinsiyet temelli sorunların ve toplumun başka ezilen kesimlerinin çıkarlarının gündeme getirilmesini sağlıyor. Kadınlar için egemenlik paylaşımından daha çok ve daha sıklıkla özgürlük için ödenmiş bedeller, barışa yatırım yapılmış umutlar ve kayıplar önemli. Yani kadınlar, hangi topraklar üzerinde hangi araçlarla egemenlik kuracaklarından çok savaşın açtığı yaraların tamiratı ve gündelik yaşamın nasıl ezilenlere yer açacak şekilde kolaylaştırılacağı ile ilgileniyorlar.

Ayrıca kadınlar erkeklerin aklına gelmeyen bazı konulara dikkat çekmeyi başarıyorlar. Örneğin yerinden yönetimin farklı türlerinde kadınların sağ ideolojilerin yerel iktidara gelmesi durumunda ne şekilde merkezi iktidarın araçlarını güvence olarak kullanabilecekleri gibi. Uzmanlar kadınların barış görüşmelerinin en erken safhalarında hatta görüşmelere başlanmadan örgütlenmesi, taleplerini oluşturması ve geniş bir taban sağlaması gerektiğini de söylüyorlar. Aksi takdirde kadınlar, “masada” konuşulacak ve üzerine “kavga” edilecek maddelerin listesine kendi taleplerini sokamıyorlar.

Kadınların barıştan beklentileri

Kadınların barıştan ve görüşmelerden beklentilerine gelince; kadınlar öncelikli olarak barışma sırasında kadınlara ve anlaşmayı bozmak için yeterli sebep olarak görülmesini, diyaloğu sürdürecek taraflara toplumsal cinsiyet eğitimi verilmesini, cinsiyet eşitliği duyarlı güvenlik sektörü reformu yapılmasını, güvenlik güçlerinin işlediği cinsel suçların af kapsamı dışında bırakılarak ortaya çıkarılmasını, cezalandırılmasını, tazmin ve telafi edilmesini, zorunlu göçe maruz kalmışlara özel güçlendirici programlar oluşturulmasını, mayınların temizlenmesini ve cinsiyet eşitliğini sağlayıcı anayasal düzenlemelerin gerçekleşmesini talep ediyorlar. Ayrıca kadın gerillaların silahlarını bırakmayı tercih etmeleri durumunda “girişlerinin” kadınlar gözetiminde yapılması, kadın savcılar, hakimler ve avukatların tanıklığının sağlanmasını istiyorlar. Aksi takdirde egemen kimliğin erkeklerinin, gerilla kadınlara kadın kimliklerini hatırlatıcı ve ayrımcı davranış ve yorumlarıyla sıklıkla karşılaşılıyor.

Kadınlar barış ile ilgili düzenlemelerde benimsenecek bakış açısının toplumu savaş öncesi durumuna geri döndürmek olmadığının da altını çiziyorlar. Örneğin travma programlarından beklenen kadın ve çocukların geçmişte yaşadıkları hayata dönecek şekilde sağıltılmaları değil. Tam tersine; savaşın ve mücadelenin hareketlendirdiği toplumsal kesimlerin ve bilhassa kadınların özgür mücadele alanlarını genişletecek şekilde güçlendirilmesi; tüm uygulanacak cinsiyet eşitlikçi siyasetlerin temelini oluşturmalı.

Kadınlar barışın tesisi süreçlerine kendilerini dahil etmek için çok çeşitli yöntemler benimsemiş. Afrika ile başlayalım. Afrika’da barış anlaşmaları genelde toplumsal grupların tamamını içeriyor ve konu ediyor. Bunun sebeplerinden biri buradaki savaşların etnik çatışma niteliği taşıması ve tüm halkı fail haline getirmesi. Bir diğer sebebi ise burada çatışma sonrası çözüm sürecinin güvenlik şirketleri, yardım fonları ve gözlemci ülkeleri de dahil eden uluslararası bir sektör yaratmış olması. Afrika kıtasında çatışmadan kaynaklı çok çeşitli konularda (gözaltında taciz tecavüz, mayınlar, zorunlu göç, kayıplar, ekolojik yıkım, silahlanma vs.) önemli bir teknik bilgi birikimi, mücadelede olduğu gibi barışmada da başvurulabilecek alternatif siyasi ve toplumsal örgütlenmeler mevcut.

Kenya’da kadın temsiliyeti hem arabulucu hem katılımcılar arasında %25 ve bu BM ile UNIFEM’in şart koşmasıyla gerçekleşmiş. Sudan’da kadınların resmi heyetlerde temsiliyetinin yanı sıra, kadınlar kendi barış konferanslarını yapmış. Burundi’de kadınlar resmi süreçlere katılamayınca kendi barış görüşmelerini yapıyorlar, bir taslakta anlaşıyorlar ve bir deklerasyon yayınlıyorlar. Aynı sırada savaş tekrar patlak veriyor ve resmi görüşmeler son buluyor. Ancak kadınlar görüşmelere devam ediyor. Resmi müzakere tekrar başladığında taraflar kadınların taslak anlaşmasını temel olarak kabul ediyorlar.

Guatemala’da da resmi görüşmelerin yanı sıra sivil toplum gözlemci, takipçi ve tartışmacı olarak sürece dahil olmak amacıyla örgütleniyor ve hem siyasi hem teknik konularla ilgili heyetler kuruyorlar. Bu heyetlerin tamamında kadınların eşit temsiliyeti sağlanıyor. Guatemala’da sivil toplumun tarihe geçen hareketliliği sayesinde dünyanın en çoğulcu ve eşitlikçi anlaşması ve anayasası hazırlanıyor. Ne yazık ki mutabakatın yasallaşması erteleniyor ve nihayetinde askıya alınıyor.

Sri Lanka’da kadın örgütleri resmi kanalları zorlayıp sonuç alamayınca arabulucu konumunda olan Norveç’i ikna ediyor ve onun baskısıyla heyetlere dahil oluyor. Ancak kadınların tamamı cinsiyet komisyonuna hapsediliyor. Toplumsal cinsiyet ile diğer konular (egemenlik bölüşümü, yerinden yönetim, çatışma kaynaklı mağduriyetler) arasındaki ilişki kurulamayınca da kadın sorunları yaptırımı olmayan maddelerle sınırlı kalıyor.

Son olarak Kuzey İrlanda’da barış görüşmelerini yürütecek heyetin belirlenmesi için seçime gidiliyor. Taraflar kadın aday göstermeyince, Protestan ve Katolik akademisyen, aktivist ve örgütlü kadınlar bir araya gelerek Kuzey İrlanda Kadın Koalisyonu’nu kuruyor ve partileşiyorlar. Parti aldığı oylar sayesinde 10 kişilik barış kurulu içine bir kadını sokmayı başarıyor. Sonraki süreçte kadınlar tarafından görevlendirilmiş ve seçilmiş bu temsilci her konuda toplumsal cinsiyet sorununu gündemleştiriyor.

Ne yapmalı?

Bu deneyimler bizlere neler öğretiyor ve ilgili kuruluşlar kadınlara ne tavsiye ediyor? Kadınların barış sürecine katılma mücadelelerinde altını çizmeleri gereken en önemli şey sürece katılmak istemelerindeki sebebin sadece savaşın mağdurları olmaktan kaynaklanmadığı. Kadınların barış görüşmelerine katılma taleplerini meşrulaştıran, barış mücadelesinde biriktirmiş oldukları deneyim. Kadınlar deneyimleri, talepleri ve projeleri olduğu için bu süreçte taraflar da. Uluslararası kuruluşlar bu bilgiyi toplumsal tabana yaymanın kadınların mücadelelerinde başarılı olmaları için elzem olduğunu söylüyorlar. Kadın barış mücadelesi tarihini ve taleplerini anlatan kitaplar, barış aktivisti kadınların söyleşileri, hayat hikayeleri ve görünürlüklerinin sağlanması kadınların katılım taleplerinin desteklenmesinde önemli rol oynuyor. Uluslararası destek de mücadeleye katkı sunuyor.

Kadınların görüşmelere konu olacak her konuda teknik birikimlerini arttırmaları da gerekiyor. Yasa yapımı kadar, her yasanın toplumsal eşitsizliklere ve cinsiyet ilişkilerine nasıl yansıyacağı, uzlaşmaların kimleri yaralayacağı ya da kimlere ne fayda sağlayacağı gibi konular teknikleştirilerek/dünya çatışma çözüm yazınına tercüme edilerek, tartışılması gereken konular. Korucuların durumundan göç mağdurlarının geri dönüşüne, tazmin ve telafiden yargılanmalara kadar bir çok konuda kadınların uzman görüşü hazırlaması gerekiyor.

Ancak bunların tümünden önemlisi kadınların toplumu örgütlemesi. Kadın mitingleri, sivil alanda paralel görüşmeler, kadın konferansları ve gölge anlaşmaların hazırlanması ve imzalanması, barışın kadınlaşması ve toplumsallaşması için uygulanabilecek taktikler. Elbette bizim durumumuzda olduğu gibi gerillada ve sivilde bulunan kadınların kendi barış görüşmelerini yapması, kendi anlaşmalarını oluşturması da izlenebilecek bir yol. Kadınların görüşmeleri takip eden, tıkanıklıkları saptayan ve gidermeye yönelik tavsiyelerde bulunan gözlem heyetleri kurması veya taraflarla görüşmeler yapması da tavsiye edilen yöntemlerden.

Bugün dünyanın bir çok bölgesinde bilhassa Latin Amerika ve Afrika’da kadınlar bu alanda daha fazla rol almak için iş birliği yapıyor ve mücadele ediyorlar. Çünkü kadınların barışın tesisinde yer almaları anlaşmaların niteliğini değiştiriyor. Barış çoğu zaman savaşı taklit ediyor. Erkek egemen bilme biçimlerini, istihbarat ve spekülasyona dayalı söylemleri, sırlara yakın ya da uzak olma üzerinden belirlenen hiyerarşileri yeniden üretiyor. Kadınların barış görüşmelerine katılmaları erkeklerin sırlara, istihbarata, egemenliğe dayalı ittifaklarını bozma potansiyeli taşıyor. Ama en önemlisi kadınların süreçlere dahil olması fazlasıyla örnekte görülen ve kadınları savaş sonrasında yeniden ev içlerine, erkek merkezli toplumsal yapılara geri gönderen bir kültürün ve yasal zeminin oluşmasını engelliyor. Son olarak kadınların paralel görüşmeleri ve gölge anlaşmaları daha somut, daha eşitlikçi ve daha gerçekçi olabiliyor. Bu ise erkeklerin bozup durduğu barış süreçlerine başka türlü bakmanın imkanını hazırlıyor.