Üniversiteden dışarıya bir yolculuk

Yazar / Referans: 
Kuvvet Lordoğlu, Birgün
Tarih: 
14.09.2016

Karşı çıkmak ve dik durmanın her zaman bir bedeli olduğunu yaşım bana öğretti. Çocuklarıma ve torunuma bırakacağım bir çok olgu arasından üniversitemden ve öğrencilerimden koparılmak istememin onurunu bir çok arkadaşım , meslektaşım ile paylaşmak hala çok önem taşıyor benim için

Eskilerde doğan çocukların göbekleri ebeveynleri tarafından olmasını istedikleri mesleklerle ilişkili yerlere fırlatırlarmış, kaptan olması istenirse, denize çiftçi olması için toprağa atılırmış. Muhtemelen İslamiyet öncesi bir ritüel olsa diye düşünür insan. ....

Babam aynı gelenekten hareketle benim göbeğimi İstanbul Üniversitesinin bahçesine fırlatmış. Çok sevdiği askerlik arkadaşının hoca oluşu onu etkilemiş olsa gerek. Benim üniversiteye girişimi hatta doçent olduğumu görecek kadar yaşadı Babam. Üniversiteye girişimden 35 yıl sonra kapının önüne konduğumu görmemesinden dolayı şanslı sayılırım.

• • •

Barışı istemenin terör örgütü ile ilişkilendirilmesinin oldukça uzun bir tarihi var, bu topraklarda. Geçmişimizde “Barış Derneği” davasını anımsayanlarınız mutlaka vardır. 12 Eylül sonrasının ünlü davalarından biri olarak tarihe geçmişti.

Barış sözünün bu kadar ürkütücü gelmesinin nasıl bir anlamı olduğu üzerine epey düşündüm. Galiba kimilerine göre Barış, savaş için hazırlık yapılan bir dönem olarak görülüyor, bu hazırlığı ortadan kaldırmak için de sürekli bir savaş halinde olmak gerekiyormuş gibi bir seçimi insana ters topluma ters karanlık bir gücün egemenliği olarak algılamak bana daha yakın geldi.

• • •

Oysa hepimizin karşılaştığı çok sıradan manzaralardan biri de kavga eden kişilerin etraftakiler tarafından ayırılmaya çalışılmasıdır. Genel olarak araya girenler ve kavgayı ayırmaya çalışanlar kimin haklı kimin haksız olduğuna bakmadan o andaki çatışmayı durdurmaya çalışırlar. Barış istemek sadece bizim coğrafya da değil bütün toplumlarda aynı zamanda kadim bir gelenektir. Tarihte en uzun kavgaların, savaşların bile sona erdiğine tanıklık etmekteyiz. İran ile Irak savaşı aklımız da kalan en uzun savaşlardan biridir. Her iki ülkede binlerce ölüm gerçekleşti, ne adına ve ne için oldu hiç kimse hatırlamıyor. Her iki ülke de savaş öncesi sınırlarına çekildi. Savaş sona erdi.

• • •

Ama yüce devletimiz ve temsilcileri bize zor kullanarak “taraf olun, mümkünse bizden yana olun savaşın, olmaz ise sesinizi çıkarmayın susun ” demektedir. Kendi adıma dayatılan zoru reddettim. Tarumar edilen bir kenti sadece Cizre’yi gördüm, insanlarla konuştum. Burada yaşananlara çok kısa tanıklık ettim. Ve çok sıradan bir şey yaptım, hazırlanan bir barış metnini çekinmeden onayladım.

• • •

Karşı çıkmak ve dik durmanın her zaman bir bedeli olduğunu yaşım bana öğretti. Çocuklarıma ve torunuma bırakacağım bir çok olgu arasından üniversitemden ve öğrencilerimden koparılmak istememin onurunu bir çok arkadaşım , meslektaşım ile paylaşmak hala çok önem taşıyor benim için. Beni hiç tanımadığı halde bir Kürt kadının benim boynuma sarılması ve kucaklamasının onurunu yaşadığım sürece taşıyacağım.

• • •

Metal grevi esnasında işçilerle beraber olduğumuz da, onların sorularına yanıt aradığımız da sadece işimizi yapıyorduk, yani bildiklerimizi işçilerle paylaşıyorduk. Ama bir yıl sonra Kocaeli Üniversitesinden atılan 19 akademisyene aynı işçiler çekinmeden sahip çıktılar. Zor zamanlarda yanlarında olduğumuz için onlar da bizlere destek olmak için gazetelere mektup yazdılar. Bu kadar unutkan bir toplum içinde onlar bizleri hatırlamasından daha önemli ne olabilir ki?

İşin gerçek yüzünü bu yazıyı okuyandan saklayamayacağım, Barışı talep eden bir imza attık, yaptığımız ölüme karşı yaşamı savunmak için küçük bir “taş “ idi. Ancak bu taş kayaları devirdi, umuda dönüştü. Bizler çok yakında göremesek bile, artık barış istemenin suç olmayacağı bir ülkenin “ilkleri” arasında bulunmak bile yeterli kazançtır her birimiz için.