Sosyolog Sustam: Türkiye'de Irkçılık Suç Görülmüyor

Yazar / Referans: 
Cahit Özbek, Mezopotamya Ajansı
Tarih: 
03.06.2020

DİYARBAKIR - Sosyolog Engin Sustam, artan ırkçı saldırılar ve işkencelerin münferit olaylar olmadığını, "Türklük Sözleşmesi"nin devamı olduğuna dikkati çekerek, Türkiye'de ırkçılığın suç olarak görülmediğini dile getirdi. 

Türkiye'de her geçen gün artış gösteren ırkçılık ve milliyetçiliğin son kurbanı, Ankara'da Kürtçe müzik dinlediği için bıçaklanarak öldürülen Barış Çakan oldu. Sosyolog Engin Sustam, yıllardır devam eden söz konusu durum ile bunla bağlantılı gelişen kolluk kuvvetlerinin şiddetini değerlendirdi. 

IRKÇILIK SUÇ GÖRÜLMÜYOR

ABD'de polisler tarafından nefessiz bırakılarak öldürülen Georges Floyd ile Ankara'da öldürülen Barış Çakan cinayetlerinin aynı bağlamda okunması gerektiğinin altını çizen Sustam, “Ama Türkiye’nin köklü geleneğini de unutmamakta fayda var. Yani, ırkçılık, sadece klasik anlamda insan türlerindeki ırkların varlığının bilimsel olan ya da olmayan temelleri etrafındaki biyolojik belirlenim değildir, bir toplumsal durumun yaşama biçimi, sistematik bir programdır. Belirli insan kategorilerinin kendilerinden üstün gördükleri (Beyazların Siyah karşıtlığı, Türklüğün Kürt karşıtlığı gibi) duruma dönüşen ideolojik bir anlatımdır. Yani aynı postüladan başlayan, ancak ırkları eşitlikçi olarak düşünmeyen, ayrıştıran dilinin yanı sıra devlete, topluma, gündelik hayatımıza sirayet eden bir yaklaşım. Başka bir sosyal ilişkiye, tanıklığa, diğerine yönelik ırkçı, zenofobi ya da düşmanlık sadece yabancı düşmanlığı veya etnosentrizm biçimlerinde görülmüyor. Ayni şekilde bir toplumun iç ve dış düşman yaratma sendromlarında veya kendini oluşturma paranoyasında da beliriyor" diye konuştu. 

Irkçı hakaret, ırksal karalama veya ayrımcılığın halen Türkiye gibi birçok ülkede suç olarak kabul edilmediğine dikkati çeken Sustam, kendisinin de benzer bir durum ile karşı karşıya kaldığını anımsattı. Sustam, "Bunun sebebi Türkiye gibi ülkelerde ırkçılığın süreklileşen, hayatımıza, iş ilişkilerimize, dilimize, edebiyata, sanata, üniversiteye bezenen sıradanlaştırılmış bir iktidar olmasından kaynaklıdır” ifadelerini kullandı.  

MUNFERİT OLAYLAR DEĞİL

“Türkiye’de özellikle 1915 Ermeni Soykırımı sonrası kurulan Türklük Sözleşmesi'nde, üniter yapı ve toplumsal alan Türk ırkçılığını besledi” tespitinde bulunan Sustam, ırkçılığın hem devletin sistematik olarak işlediği bir durum hem de toplumda karşılığı ve programı olan sistematik bir siyasete dönüştüğünü vurguladı. Türk ırkçılığını köklü ve Türkiye'nin "temel harcı" olduğunu söyleyen Sustam, “Bugün daha öncesinde katledilen bir sürü Kürt, Ermeni ya da Alevilerin dışında söyleyebiliriz ki, Diyarbakır emniyetindeki işkence, Ankara'da müzik dinlediği için öldürülen Kürt genci Barış Çakan olayları kesinlikle münferit olaylar değildir. Sıradan kızgın vatandaş öfkesi değildir. Nasıl ki Hrant Dink suikastında ırkçılık, toplumsal olarak tabandan gelen genç kuşakları nefret ideolojisi etrafında örgütleyerek bir şiddet aygıtına çevirdiyse, bu ülkedeki faşizmin ve sömürgeciliğin güçlü geleneğinden bu meseleleri ayrı okuyamayız. Yani 1915’ten beri ısrarla ideolojik bir okuma üzerinden oluşan Türklük ve Sünnilik sözleşmesinin devamıdır bu durum. Ondan şu ana kadar hala Türkiye’de neredeyse kimse ırkçılıkla açık şekilde hesaplaşmamıştır” değerlendirmesinde bulundu. 

KATLİAM, ÖTEKİLEŞTİRME, NEFRET

Türkiye’deki şiddetin tarihsel boyutuna değinen Sustam, Zilan ve Dersim'deki katliamlarda ötekileştirme, şiddeti uygulayan yasayı uygulama ve suikastlar üzerinden yaratılan nefret söyleminin kendinisini Maraş ve Sivas’taki linç kültürüyle beslediğini kaydetti. Sustam,  bu durumun 2015-2016 yıllarındaki sokağa çıkma yasakları döneminde de yaşandığına işaret ederek, evlerde yapılan ırkçı yazılamaları ve teşhir edilen cenazeleri anımsattı.  Sustam, “Bu durumu elbette şuan dünyanın içinde olduğu despotik arenayla birlikte okumakta fayda var” dedi. 

‘KÜRTLER BU COĞRAFYANIN SADECE SİYAHLARI DEĞİL’

Kürtler, Ermeniler, Suriyeli göçmenler, Rumlar, Süryaniler, Yahudiler ve diğer Hristiyan topluluklarının ya Müslüman olmadıkları ya da "Türklük Sözleşmesi" içinde yer almadıkları için, Aleviler ise "Sünni" yapılamadıkları için keskin etnik ve inanç ayrımcılığına maruz kaldıklarını belirten Sustam, şöyle devam etti: "Türkiye’de siyasal yapı, toplum ve akademinin ezici çoğunluğu, bu ırkçılığın girdabında oluşan hafızaya yaslanırlar. Bunun için sadece Ziya Gökalp, Nihal Atsız gibi faşizmin teorisyenlerine bakmaya gerek yok. Günümüzdeki politikaların, iktidarın ayrıştırıcı diline, toplumdaki nefretin boyutuna ya da gündelik hayatımıza yedirilmiş söylemler sıradan kötülüğün içine yerleşmiş ırkçılık kodlarıdır. Onun için, Türk, İslam ve Sünni çoğunluğun etkinliği altındaki bu kültürel ve politik hakim, ayrıştırıcı, kurumsal kodlarla yüzleşmeden, sıradanlaştırılan bu ırkçılıkla hesaplaşamayız. Kürtler ya da Aleviler bu coğrafyanın sadece siyahları değildir. Kürtler mesela iktidarın neredeyse son on yıllık kurumsal ve gündelik çabası içinde toplumun eski hafıza üzerine kamplaştırılmasıyla şu an yeniden kurulan Türklük Sözleşmesinin, Türklük paranoyasının nefretini körükleyen, tenkit edilmiş-dışlanmış özneleridir."

MA / Cahit Özbek

Kaynak: http://mezopotamyaajansi22.com/tum-haberler/content/view/98850